2020 Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulunda
MHP İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu:- "Etkin, şeffaf, katılımcı ve kaliteli bir yasama sürecinin ortaya çıkarılmasını sağlayacak şekilde Meclis İçtüzüğü'nün tümüyle gözden geçirilmesi gerektiğini değerlendiriyoruz"- MHP Afyonkarahisar Milletvekili
TBMM (AA) - TBMM Genel Kurulunda TBMM, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kurumların 2020 Yılı Bütçeleri'nin görüşmeleri sürüyor.
MHP Grubu adına söz alan İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu, Türkiye'nin, bekasına yönelik tehditleri bertaraf etmek, egemenlik haklarını sonuna kadar korumak, milletin huzur ve güvenliğini temin etmek için her türlü mücadeleyi yapacağını ve yaptığını söyledi.
Türkiye'deki ekonomik ve sosyal gelişmeleri değerlendirerek, Türkiye'nin hangi badirelerden geçmekte olduğunu, hangi siyasi ve ekonomik operasyonlara meydan okuduğunu da dikkate alınması gerektiğini belirten Aksu, "Bize göre, devletimizin bekası, milletimizin huzuru ve güvenliği her şeyin önündedir ve bunların teminat altında alınması da bedeli ne olursa olsun her Türk vatandaşının önceliği olmalıdır." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle gelen değişiklikleri hatırlatan Aksu, "Anayasa değişikliği sonrası TBMM İçtüzüğü'nde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne uyum amacıyla bazı değişiklikler yapılmıştır. Bununla birlikte etkin, şeffaf, katılımcı ve kaliteli bir yasama sürecinin ortaya çıkarılmasını sağlayacak şekilde Meclis İçtüzüğü'nün tümüyle gözden geçirilmesi gerektiğini değerlendiriyoruz." diye konuştu.
MHP Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak, dünyanın, teknolojinin getirdikleriyle çok hızlı şekilde değişime uğradığını söyledi.
Teknolojinin imkanları yüzünden kişilerin, asosyal bireyler haline geldiğini vurgulayan Taytak, şunları kaydetti:
"Neredeyse yüz yüze iletişim bitmiş, yerini sanal ortama bırakmıştır. Bu durum toplumsal bir varlık olan insanın, yalnızlaşmasına ve ruhsal sıkıntı içine girmesine neden olmaktadır; toplum bu manada sıkıntılıdır. İntiharlar artmıştır, depresyon ilaçları kullanımı çoğalmıştır, siyanür kullanarak ailelerini katledecek kadar insanların ruh hali bozulmuştur. Kadın cinayetleri, aile içi cinayetler, çocuk istismarcıları, hayvan katliamı görüntüleri görsel medyada, sosyal medyada yer aldıktan sonra yayılmaya başlıyor. Her hafta yeni bir olay yaşıyoruz, o olay farklı yerlerde aynı tarzda gerçekleşiyor. Psikopatların, katillerin verdikleri ifadeler gazetelerde tam sayfa yayınlanıyor. Televizyonlarda vasfı ve hangi servislere hizmet ettiği bilinmeyen konuşmacılar, tartışma programlarında toplumun gündemini günlerce belirlemeye çalışıyor. Kamuoyu, sistematik şekilde, özellikle sosyal medya ve televizyon programlarıyla zehirleniyor. Pek çok sosyal medya fenomeni kolay yoldan para kazanmayı gençlerimize teşvik ediyor. Aile, büyüğe saygı, küçüğe sevgi, komşuluk, akrabalık, vatan, millet, bayrak, dini ve milli bayramlar gibi bizi biz yapan tüm değerlerimizin içi boşaltılıyor. Yarışma programlarında yayınlanan aile yarışmaları ve ekrana yansıtılan aile içi ilişkiler, saygıyı ve edebi tamamen ayaklar altına alıyor.
Kamu Denetçiliği Kurumu, sadece idareye değil, kamuoyuna ve kamuoyunu ilgilendiren tüm konulara müdahale etmelidir, saydığım ve süre nedeniyle sayamadığım pek çok konuyu disiplin altına almalıdır. MHP'nin hazırladığı ruh sağlığı yasa teklifi de bu konuda çok ciddi bir adımdır."
- Tartışma
MHP İstanbul Milletvekili Feti Yıldız, CHP'nin, devlet memurluğu alımlarında güvenlik soruşturmasının yapılmasında yasal düzenleme olmadığı kanaatiyle Anayasa Mahkemesine başvuru yaptığını anımsattı.
"Bu araştırmaların nesine karşı çıktınız?" diye soran Yıldız, "Devlet memurları Anayasa'ya, kanunlara ve devlete sadakatle yükümlüdür. Bu sadakatin bozulmasını istemek ne CHP'ye ne de herhangi bir milletvekiline yaraşır. Ancak bu müracaat yapılmış, sonunda da Anayasa Mahkemesi iptal kararı verilmiştir." dedi.
Yıldız, "barış akademisyenleri"yle ilgili Anayasa Mahkemesi kararını da eleştirdi.
Sataşmadan söz alan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, kendisinin güvenlik soruşturması mağduru olduğunu belirtti. Altay, şunları söyledi:
"1985'te Denizli'de eğitimi bitirdim, 1990'a kadar atanmadım. Öğretmenlik yeterlilik sınavı da o yıl çıktı, o sınava girdim, kazandığım halde atanmadım. Hatta ertesi yıl gözden kaçar diye bir kere daha girdim. Birinde Van iline, birinde Trabzon iline kararnamem çıktığı halde atamam yapılmadı. Gerekçesi neydi biliyor musunuz? Bir başçavuşun, bir subayın hakkımda tanzim ettiği bir tutanaktır. Ben sonra Danıştayın da kararıyla 1990'da göreve başladım. Benim beş yılımın hesabını kim verecek? Şüphesiz sizin gibi insanlar vermeyecek. Ama herkesi potansiyel terörist gören kafa, gerçekten Türkiye'yi bölen kafa o kafadır. PKK terör örgütünün Türkiye'yi bölmeye gücü yetmez ama senin gibi insanların kafası Türkiye'yi bölmeye yüz kere yeter."
MHP Grup Başkanvekili Levent Bülbül, Altay'ın şahsen yaşadığı mağduriyetin 12 Eylül darbesi sonrası oluşan koşullarda yaşandığını belirterek, 15 Temmuz sonrası yaşanan şartlarla 12 Eylül sonrasında yaşanan şartların bir olmadığını kaydetti.
Bülbül, çok sinsi bir terör örgütünün, Türkiye'de devletin bütün kurum ve kuruluşlarına sızmayı hedef almış bir terör örgütünün faaliyetinden söz edildiğini; burada güvenlik soruşturmasının yapılmasında doğruluk payı olduğunu vurgulayarak, "Şikayet ettiğimiz şey devletin kurum ve kuruluşlarına bu hain terör örgütünün sızmış olması değil mi? O zaman bunlarla bağlantılı olanlar, bunlarla yakınlığı olanlar, irtibatı olanlar varsa bunların devlet kurumları tarafından işe alım süreçlerinde biliniyor olmasından CHP niye rahatsız oluyor?" diye sordu.
Kimseyi peşinen terörist, zararlı veya hain olarak değerlendirmediklerini fakat bu memlekete aleni olarak hainlik yapanları, Ergenekon, Balyoz süreçlerinde yapmış olduğu yayınlarla Türkiye'yi kirleten Ahmet Altan gibilerini cezaevinden çıktıktan sonra hiçbir zaman kucaklamadıklarını anlatan Bülbül, "Bunu yapanlar sizlersiniz. Orada o operasyonların mağduru Teğmen Çelebi'nin mevcut olduğu bir durumda sayın Kılıçdaroğlu'nun ondan helallik almadan Ahmet Altan gibileriyle sarılıyor olmasıdır bizim asıl itiraz ettiğimiz husus." dedi.
CHP'li Altay, CHP'nin, darbecilerin, 15 Temmuz hain darbesine kalkışanların, karışanların, irtibatı, iltisaklı olanların devlete işe alınmamasından dolayı bir rahatsızlığı olmadığını belirterek, "Yüksek Mahkeme, bu iptal gerekçesinde 'Güvenlik soruşturması niye var?' diye iptal etmiyor zaten, 'Çerçevesi belirsiz, muğlak.' diye iptal ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş, "barış akademisyenleri"yle ilgili "Eğer onlar barış insanı olsalar devletten önce, devletin operasyonundan önce oradaki teröristlere had bildirirlerdi. Dolayısıyla bizim için bu insanlar sözdedirler, yok hükmündedirler." dedi.
CHP'li Engin Altay, tartışma sürerken, "Hendek ve çukurların kazılmasında terör örgütleri kadar dönemin kamu yöneticilerinin de sorumluluğu vardır, bilgisi vardır, dahli vardır." ifadelerini kullandı.
Altay, "O dönemde, MHP AK Parti'ye yönelik çok şiddetli, çok yüksek frekanslı eleştirilerini yapıyordu. Şimdi, AK Parti masum mu oldu? AK Parti'ye af çıktı ama barış akademisyenleri 'sözde.' Bunu kabul etmemiz mümkün değildir." diye konuştu.
Yeniden söz alan Mehmet Muş, "Sayın Altay, çıkarın bu talimatları, gidin Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunun. Niye yapmıyorsunuz bunu?" diye sordu.
- "Neden her ilde en az bir tane özel tiyatromuz olmasın?"
MHP Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaş, turizmde millileşmenin çok önemli olduğunu ifade etti.
"Turizm, gelecek nesillere kültürümüzü aktarmak, kendimizi başka ülkelere, başka kültürlere anlatmak için en önemli güçtür." diyen Erbaş, "Gençlerimizin müze kültürünün oluşmasında sadece deniz, kum, güneş üçlüsü olarak değil, kültür turizmi, şehir turizmi olarak da ülkesini tanıması gerekmektedir." ifadesini kullandı.
Türk vatandaşlarının yararlandığı Müze Kart'a herhangi bir zam yapılmadığı için Kültür ve Turizm Bakanına teşekkür eden Erbaş, Milli Sarayların da Müze Kart kapsamına alınmasının, milli kültür açısından çok önemli olduğunu vurguladı.
MHP Ankara Milletvekili Erkan Haberal, "Günümüzde ne yazık ki tarihimizle tezat olarak, sanatla yaşayan ve yoğrulan bir toplum değiliz. Sanata ve sanatçıya at gözlükleriyle bakma huyundan bir türlü kurtulamıyoruz." diye konuştu.
Eğitim sisteminin, sanatı yeterince öğretir ve destekler seviyede olmadığını belirten Haberal, farklı fikirleri ve yetenekleri olan çocukların düşünceleri ve arzularının, aile, toplum ve televizyon iş birliğiyle köreltildiğini kaydetti. Haberal, şunları söyledi:
"Ne yazık ki sanatçı olmak, ülkemizde halen çeşitli riskler taşımaya devam ediyor. 'Ancak şöyle yazarsan, böyle çizersen, benim sevdiğim gibi icra edersen sanat olur.' düşüncesiyle birçok yeteneğin önü kesilmiş oluyor. Bunlara uymayan, özgürce işini yapan sanatçılarımız ise sansüre uğramak ve dahası, eleştiri lincine maruz kalmak gibi tehlikelerle karşı karşıya kalıyor. Popülerlik ve meşhurluk peşinde koşan sözde sanat icracıları ise 'sanatçı' diye sunuluyor.
Gelir seviyesindeki yetersizlik yüzünden sanatsal aktiviteler insanların çoğuna pahalı gelmekte. Burada bir öz eleştiri yaparsak sanata erişmede kolaylıkların devlet ve özel sektörle el ele yapılması ve sanata, devletin çok daha fazla destek vermesi gerekiyor. Kültür ve sanat alanında yapılan yatırımların turizm bölgeleri ve büyük şehirlerle sınırlı kalmaması öncelik olmalı. Neden her ilde en az bir tane özel tiyatromuz olmasın? Bakanlığımızın özel tiyatrolara verdiği desteği yadsıyamaz, yok sayamayız. Fakat 261 özel tiyatroya sağlanan 5-6 milyonluk desteğin yaraya merhem olmayacağı bütün açıklığıyla ortadadır."
Kaynak:
Bu haber toplam 118 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.