İnsanın içinde ortaya çıkan savaşın trajik boyutlarını ele alan "Kuşdili" eserinin prömiyeri yapıldı
Yönetmen Semih Kaplanoğlu:- "Kuşdili, irfan mektebinin dilidir ve bu mektebin ifadeleri hem görünen hem de görünmeyen manaları içinde barındırır. Bu dil, hem öğreticidir hem de insanın aklını ve kalbini birlikte çalıştırır"- Yazar Leyla İpekçi:- "Oyunun tasavvufla ilgili göndermeleri var çünkü ben bu dilin içinde yaşıyorum. Ben de içinde yaşadığım bir hali yansıtmayıp, hiç ilgim olmayan bir dili taklit etmektense kendi içimdeki bu gerçeği anlatmaya çalıştım"
İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenen, yönetmenliğini Semih Kaplanoğlu'nun üstlendiği, Leyla İpekçi'nin kaleme aldığı iki perdelik "Kuşdili" oyunu, Küçükçekmece Cennet Kültür Merkezi'nde tiyatroseverlerle buluştu.
Savaş üzerine bir tiyatro oyunu yazmaya çalışan ünlü bir yazarın hikayesinin anlatıldığı eser, yazarın başından geçen olaylar esnasında bunun bir oyun mu yoksa gerçek mi olduğunu ayırt edemeyen kahramanın yaşadığı ikileme odaklanıyor.
Gösterim sonrası AA muhabirine açıklamada bulunan yönetmen Semih Kaplanoğlu, oyunun Devlet Tiyatrolarının "Edebiyattan Sahneye" adlı projesi kapsamında yazıldığını söyledi.
- "Kuşdili ariflerin kodudur, kod dilidir ve çözülmesi oldukça zordur"
Kaplanoğlu, eserin Leyla İpekçi'nin romanlarının bir adaptasyonu olduğunu dile getirerek, "Leyla Hanım gelen istek üzerine bir çalışma yaptı. O çalışma kapsamında yazdığı iki roman üzerinden oyunu uyarladı. Bu uyarlamadan sonra Devlet Tiyatroları beni aradı ve oyunu yönetmem için davet etti. Ben de bu güzel teklifi kabul ederek elimden geleni yapmaya çalıştım." dedi.
Oyunun tasavvufla yakın bir ilişkisi olduğunun altını çizen Kaplanoğlu, şu bilgileri verdi:
"Kuşdili aslında ariflerin dilidir. Burada cümleler herkesin anlayacağı bir şekilde ifade edilir ama arka planda bambaşka bir dil ve hakikat çalışır. Kuşdili, irfan mektebinin dilidir ve bu mektebin ifadeleri hem görünen hem de görünmeyen manaları içinde barındırır. Dışardaki ve içerdeki manalar burada birleşir. Bu dil, hem öğreticidir hem de insanın aklını ve kalbini birlikte çalıştırır. Kuşdili, ariflerin kodudur, kod dilidir ve çözülmesi oldukça zordur. Biz de insanlığın tekamülü adına gelişen bu dili, oyunla birlikte seyircilerimize aktarmak istedik."
Semih Kaplanoğlu, sinema ile tiyatro arasında oldukça büyük farklar olduğunu altını çizerek, "Sinema ile tiyatro birbirinden çok farklı iki disiplin. İki alan birbirlerine yakınmış gibi görünse de bu sadece yüzeyde bir yakınlığı ifade ediyor. Bundan dolayı da oyunu yönetirken oldukça zorlandım ama çok iyi bir kadro ile çalıştım. Onlar gerçekten mükemmel bir performans gösterdi. Kuşdilini, oyuncu arkadaşlarımızla birlikte anlamaya çalıştık ve onu sahnede birlikte kurduk. Oyun, benim için çok öğretici bir deneyim oldu." diye konuştu.
- "Kuşdili, Mehmet Baydur'un oyunundan aldığım ilhamla yazdığım bir oyundur"
Yazar Leyla İpekçi de Kaplanoğlu'nun yönettiği ve Mehmet Baydur'un kaleme aldığı "Limon" adlı oyunu izlerken Kuşdili'ni yazmaya karar verdiğini söyledi.
Oyunu izlerken büyük bir ilham aldığını vurgulayan İpekçi, "Limon gerçekten de sahnelenmesi ve anlaşılması zor bir oyundu. Ben de oyunu ilk defa galasında seyrettim ve çok fazla etkilendim, gözyaşları dökmeye başladım. Bütün bunlar olurken kendi kendime, 'Bir oyun yazacağım.' dedim ve ne yazacağıma da o anda karar verdim. Kuşdili, Mehmet Baydur'un oyunundan aldığım ilhamla yazdığım bir oyundur." ifadelerini kullandı.
İpekçi, 15 sene arayla iki roman kaleme aldığını ve her iki eserde de savaş temasını işlediğini kaydederek, şunları aktardı:
"İki romanın da ortak özelliği, dış ve iç savaşlar arasındaki ilişkiydi. Dışımızda ne oluyorsa içimizde o oluyor, o başımıza geliyor. Romanlarımda savaş üzerinden, iç-dış birlikteliğini anlatmaya çalışmıştım. Limon'dan çıkarken o zamanki Devlet Tiyatroları yönetmeni bana, 'Leyla Hanım, neden siz bir oyun yazmıyorsunuz?' diye sordu. Ben de ona dedim ki, 'Ben, zaten istediğiniz o oyunu yazdım.' Oyunu gerçekten içimde yazmıştım. Daha sonra oyunu hızlı bir şekilde kaleme alarak bitirdim."
Oyunun sahneye taşınmasının oldukça uzun bir sürece yayıldığını aktaran İpekçi, "Yoğun bir çalışma tempom vardı ve oyunu bitirmiş olmama rağmen araya giren çalışmalar beni bu oyundan tamamen uzaklaştırmıştı. İki sene sonra Devlet Tiyatrolarından bir telefon aldım. O görüşmede benden, 'Romandan Sahneye' projesi kapsamında bir oyun yazmam istendi. Benim bir kitabımı seçmişlerdi. Ben de onlara, 'Sizin istediğiniz oyun çoktan yazılmış ve sizi bekliyor.' dedim. Oyun böylece ortaya çıkmış oldu." dedi.
İpekçi, günlük hayat içinde ne oluyorsa eserin onu yansıtmaya çalıştığını vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
"İnsan gerçekten de içinde ne yaşıyorsa dışında da onu yaşıyor. Bu hakikatin adı iç-dış birlikteliğidir. Bu mesele, beni her zaman fazlasıyla ilgilendirmiştir. Romanlarımdaki temel dil bu iç-dış meselesi arasındaki ilişkinin dili ve biçimidir. Bu oyun da söz konusu bu dilin bir devamı niteliğinde. Oyunun tasavvufla ilgili göndermeleri var çünkü ben bu dilin içinde yaşıyorum. Ben de içinde yaşadığım bir hali yansıtmayıp, hiç ilgim olmayan bir dili taklit etmektense kendi içimdeki bu gerçeği anlatmaya çalıştım. İşittiğim, öğrendiğim bu hakikati, değiştirerek, dönüştürerek edebi bir biçimde sergilemeye çalıştım. Dileğim bütün bunların kalplere dokunmasıdır."
- "Kendimi oynadığım role teslim ettim ve içsel bir yolculuğa çıktım"
Oyuncu Eylem Yıldız ise oyunun farklı disiplinleri bir araya getirdiğinin altını çizerek, "Semih Kaplanoğlu'nun bize sahnede getirdiği çalışma disiplini çok farklıydı. Seyirci sahnede oyunu izlerken bunu fark etmese de biz oyuncular bunu fazlasıyla hissettik. Çok keyifli ve öğretici bir prova süreci geçirdik. Oyunun dramatik kurgusu diğer oyunlardan oldukça farklı. Yer yer absürt tonları olan, kara komediye yaklaşan bir oyunu sahnelemeye çalıştık. Kuşdili gibi oyunları oynamak gerçekten hiç kolay değil." açıklamasını yaptı.
Oyunun içsel olarak oldukça yoğun anlamlar içerdiğine dikkati çeken Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Doğrusu her oyunda kendinizle ilgili bu kadar içsel hakikatleri bulamayabiliyorsunuz. Bunu fark ettiğim için de kendimi oynadığım role teslim ettim ve içsel bir yolculuğa çıktım. Oyunun bize salık verdiği içsel hakikatlerin bir devamı olarak, ben de oyunda yer almamın anlamına inandım. O yüzden oyun benim için çok önemli ve kıymetli bir buluşmayı ifade ediyor. Oynadığım karakter bağlamında, oyunun tadını doyasıya çıkarmaya çalıştım."
Eserde Eylem Yıldız, Nihal Dinçel, Aral Seskir, Duygu Başkaya, İrem Alnıaçık, Selvin Konuk, Ebru Terzi, Nur Merve Akdemir, Nadir Bilgili, Rıza Leki, Gökhan Türkal, Tuğrul Kızıldemir rol aldı.
Koreografisini Bedirhan Dehmen'in, sahne amirliğini Emre Kaynak'ın, müziklerini Mustafa Biber'in hazırladığı oyun bugün yeniden Küçükçekmece Cennet Kültür Merkezi'nde seyirciyle buluşacak.
Kaynak:
Bu haber toplam 27 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.