GÖRÜŞ- Libya'nın başkenti Trablus'taki çatışmalar ve güçlü ordu ihtiyacı
Türkiye dışında çok az ülke Libya'da istikrar ve demokrasinin yerleşmesine destek veriyor- Milis çatışmalarının ortaya çıktığı son kriz ülkede milislerin sisteme entegrasyonunun veya tasfiyesinin ve daha önemlisi güçlü bir milli ordunun zorunlu olduğunu gösterdi
Prof. Dr. Ahmet Uysal, Libya'da 2011'den beri yaşanan siyasi istikrarsızlığı, son dönemde yaşanan milis grupların sağladığı güvenlik krizini ve Türkiye'nin Libya politikasını AA Analiz için kaleme aldı.
***
Libya, 2011 yılından günümüze yaşanan iç çatışmalarla uluslararası toplumun gündemindedir. Arap Baharı'nın vurduğu tek petrol ve doğal gaz ülkesi olan Libya'da kurulan milisler Muammer Kaddafi devrilirken önemli rol oynadıkları gibi takip eden süreçte de güvenlik alanındaki rollerine devam ettiler. Mısır'daki darbe sürecini Libya'da tekrarlamak isteyen bölgesel ve küresel statüko, ülkeye radikal unsurları da çekerek büyük bir istikrarsızlık sarmalına yol açtı. 2012’de Amerika Birleşik Devletleri (ABD) nezdindeki dönemin Trablus Büyükelçisi Chris Stevens’in suikastla öldürülmesi önemli bir dönüm noktası oldu. 2014 yılında ise Halife Hafter "Onur Operasyonu" adı altında darbe girişiminde bulundu ama milislerin direnişiyle Trablus’a giremediği için bu girişim başarısız oldu ve uzlaşmaya varıldı.
Libya'daki çatışma 2015 yılında Birleşmiş Milletlerin (BM) müdahalesiyle son bularak Fayiz es-Serrac başbakanlığında Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) kuruldu. Ancak 2019’da tekrar darbe teşebbüsüne girişen Hafter, bu sefer de hem milislerin direnci hem de Türkiye’nin desteğiyle geri püskürtüldü. Yine BM gözetiminde kurulan Ulusal Uzlaşı Hükümeti’nin başbakanı Abdulhamid Dibeybe oldu. Başbakan Dibeybe'den ülkeyi 1 yıl içinde seçime götürmesi isteniyordu ancak Libya halkı ve Türkiye dışında seçimi isteyen pek olmadığı için seçim süreci sürüncemede kaldı. Hatta ülkeyi ben seçime götüreceğim diyen Misratalı siyasetçi Fethi Başağa, Mısır desteğiyle alternatif hükümet kurmaya kalkışsa da bu pek karşılık bulmadı. Ancak onun zorla başkent Trablus’a girmesine destek veren Usame Cuveyli liderliğindeki milisler de onunla beraber saf dışı oldu veya başkent dışına çıkarıldı.
Tobruk merkezli Doğu Libya’yı yöneten Halife Hafter ve bölgesel destekçileri ülkede seçim istemiyorlar. Eğer seçim yapılırsa da bu seçimde Hafter’in kazanmasını sağlayacak şekilde yasal ve idari düzenleme yaptırmak istiyorlar. 2021 yılında planlanan seçimlerin gerçekleşmesi engellenmişti. Çünkü Batı tarafı hem asker kökenli birinin hem de yabancı ülke (ABD) vatandaşı birinin başa geçmesini istemediği için direniyordu. Son bir yılda Başbakan Dibeybe ile Halid el-Mişri arasında rekabet kızıştı. Geçen hafta yapılan Meclis başkanlığı seçiminde Halid el-Mişri kaybetti ve Dibeybe’nin desteklediği Muhammed Takala kazandı. Bu durum, Batı’da iç çekişmelerin azalacağı umudunu artırdı.
- Türkiye'nin Libya politikası
Türkiye ise "Tek Libya" politikası bağlamında hem ulusal diyalog çabalarını destekliyor hem de bölgesel aktörlerle Libya sahasında işbirliği çabalarını sürdürüyor. Libya’daki demokratik meşruiyetin devamında ısrar eden Türkiye, uluslararası alanda Libya sorununun uzlaşıyla çözülmesinde ısrar ederken, siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarındaki desteğini sürdürüyor. Türkiye başka birçok konuyla ilgilenmesine rağmen Libya’nın kritik bir bölge olması ülkeyle daha fazla ilgilenmesini gerektiriyor. Bunu gerektiren diğer bir sebep ise Libya içinde bölgecilik, kabilecilik, dar çıkar kavgaları ve devrik lider Kaddafi döneminden gelen siyasi tecrübesizliği aşmakta zorlanmalarıdır.
- Trablusta güvenlik krizi
Bu hafta Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler’in "Tek Libya ordusu" açıklamasından hemen sonra başkent Trablus’ta tekrar bir güvenlik krizinin baş göstermesi dikkati çekiyor. Farklı bölge ve eğilimlerden gelen milis grupların kurumsallaşarak ulusal orduya katılmaları gerekiyordu. Ancak bu grupların bazıları tasfiye olurken bazıları da büyütülüp palazlandı. Tasfiye edilenlerin yerlerini doldurarak yayılan en önemli iki grup, 444 Tugayı ile Selefi Rada'nın milisleri oldu. Son yıllarda iki önemli milis gücü arasında güç ve nüfuz mücadelesi arttı. 444 Tugayı daha düzenli orduya doğru evrilirken, Rada’nın daha tamahkar şekilde halk arasında Selefiliği yayma, güç ve para kazanma çabasında olduğu görüldü.
Mahmud Hamza, 2020 yılına kadar Rada’nın özel kuvvetler olarak adlandırılan birliğinin komutanı olarak görev yapmıştı. Hafter Trablus’a saldırınca Rada Hafter ile savaşmayı reddederken, Hamza aynı yıl kendisine bağlı birliklerle Rada’dan ayrılarak tüm araç ve mühimmatıyla beraber Libya ordusuna katıldı ve 444 Tugayı'nı oluşturdu. 444 Tugayı milli ve profesyonel ordu olma yolunda ilerlerken eğitim ve yaklaşım olarak Libya halkının takdir ettiği bir güvenlik kurumu haline geldi. Rada ise daha çok jandarma-bekçi karışımı bir yapı ve Selefi ideolojik yönü oldukça belirgin. Rada'nın Suudi Arabistan’ın nüfuzu altında olduğu söyleniyor.
Son kriz, 444 Tugayı Komutanı Mahmud Hamza'nın, Rada'nın kontrolündeki Mitiga Havaalanı'ndan uçağa binerken tutuklanmasıyla çıktı. Bunun üzerine 444 Tugayı güçleri, komutanları salınıncaya kadar Rada'nın kontrolündeki birçok bölgeyi silah gücüyle ele geçirmeye başlayınca Mahmud Hamza'yı yine Rada’ya yakın olan İstikrara Destek Güçleri’ne teslim etmek zorunda kaldılar. Ayrıca, Dibeybe hükümetinin daha önce ekonomi ve bürokraside alan açtığı Rada milislerinin otoriteye bağlılığı ve isyan etme riskleri konusundaki endişeleri de arttı.
- Türkiye'nin Libya'da rolü
Diğer taraftan, 13 Ağustos Pazar günü Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler, Türkiye’nin Libya’daki çözümde hayati rolünü vurgulayarak, Ankara’nın Libya’da milli ve güçlü birleşik ordu kurulmasına destek vereceğini açıkladı. Bakan Güler, Türkiye’nin Libya’daki askeri birliklerinin, BM tarafından tanınan meşru hükümetin çağrısına cevaben ülkeye konumlandığını ve Türkiye’nin Libya’daki rakip taraflar arasında bir denge oluşturarak siyasi uzlaşının sağlanmasına önemli katkılar sunduğunu kaydetti.
Ancak yaşanan son güvenlik krizi sanki milislerin profesyonelleşmesi ve orduya katılması konusunda işlerin yolunda gitmediğini gösteriyor. Libya’da son milis krizinin ortaya çıkışı profesyonelleşmeye en yakın olan ve birleşik orduya da katılarak destek verecek olan 444 Tugayı’nın tasfiye edilmesi riskini artırdı. Hamza’nın Başbakan Dibeybe’ye refakat ederken tutuklanması başbakanın otoritesini sarstığı gibi ülkeye hakim olduğu ve güvenlik ve istikrar getirdiği imajını yerle bir etti. Başbakan Dibeybe’nin maddi teşviklerle herkesi ikna edebileceği efsanesi de bu krizle darbe aldı. Çünkü ideolojik yaklaşımı öne çıkan Rada gibi gruplar için maddi teşvikler işe yaramadı.
Libya siyasi sahası; içeride bölgesellik, kabilecilik, ideolojik çatışma ve kişisel çıkar çatışmalarıyla karmaşık olduğu gibi dış müdahalelerle daha da karmaşık hale geldi. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, ABD, Rusya, Türkiye ve Avrupa ülkeleri Libya’ya ilgi gösteriyor. Türkiye dışında çok az ülke Libya’da istikrar ve demokrasinin yerleşmesine destek veriyor. Milis çatışmalarının ortaya çıktığı son kriz ülkede milislerin sisteme entegrasyonunun veya tasfiyesinin ve daha önemlisi güçlü bir milli ordunun zorunlu olduğunu gösterdi. Bu başarılamazsa ülkenin milislere teslim olması muhtemeldir ki iki büyük milis grubun arkasında kimin duracağı ve hangisinin galip geleceği konusunda dış güçlerin rolü önem kazanıyor. Bu durumda, Türkiye’nin her zaman demokrasiden, meşru ve kurumsal istikrardan yana olacağı açıktır.
[Prof. Dr. Ahmet Uysal ORSAM Başkanıdır ve İstanbul Üniversitesi'nde Öğretim Üyesidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Kaynak:
Bu haber toplam 66 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.