DOSYA - "Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni" - Doç. Dr. Ebru Şenocak, Türk dilini zirveye taşıyan Karacaoğlan'ın Türk halkının özü olduğunu söyledi

DOSYA - "Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni" - Doç. Dr. Ebru Şenocak, Türk dilini zirveye taşıyan Karacaoğlan'ın Türk halkının özü olduğunu söyledi

Doç. Dr. Şenocak:- "Karacaoğlan, dünya görüşünü dile getiriş ve söyleyiş tarzı bakımından kendisinden sonraki pek çok şairi etkilemiş ve onlara öncülük etmiştir"

ÜMİT AKSOY - Fırat Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ebru Şenocak, "Sılasından çeşitli sebeplerle ayrılmak zorunda kalan Karacaoğlan, gittiği illerde karşılaştığı sıkıntılara rağmen Türk edebiyatı içinde zirvede kalan aşıklar arasında yerini almıştır." dedi.

"İronik Yaşamda Sonsuza Yürüyen Kahraman: Nasreddin Hoca", "Atilla Destanı'nda Metinlerarasılık: Kültürel Bellekte Simge Düzeyleri" ve "Billur Köşk Masalları" kitaplarının yazarı Şenocak, Türkçenin önemli temsilcilerinden Karacaoğlan üzerine AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

Karacaoğlan şiirlerinin, Türkçenin bütün akıcılığı ve sadeliğiyle gönüllere ulaştığını belirten Şenocak, şairin şiirlerinde Güney Anadolu Toroslarındaki Türkmenlerin dilini kullandığı söyledi.

Ebru Şenocak, Karacaoğlan'ın Türkçenin imkanlarını kullanarak dilin gelişimine önemli bir katkıda bulunduğunu vurgulayarak, "Esma Şimşek'in belirttiği gibi, başta Karacaoğlan ve Aşık Veysel olmak üzere, halk şairlerinin büyük bir kısmı Türkçeyi en güzel haliyle, sade ve anlaşılır bir şekilde kullanırken unutulmaya terkedilmiş bazı kelimelerin günümüze taşınmasını sağlamış, sağlıklı bir Türkçenin gelişmesinde etkili olmuşlardır. Karacaoğlan, sevgilinin güzelliğini ve ona olan aşkını Türkçenin ifade gücündeki zenginlikle anlatırken yerine göre, bölge ağzını ve Türkçeleşmiş Türkçeyi de ihmal etmemiştir." diye konuştu.

- "Karacaoğlan, atasözleri, vecizeler ve öğütlerle Türkçenin güzelliğini yansıtır"

Yöresel bir dil kullanan Karacaoğlan'ın içtenliğine işaret eden Şenocak, şunları kaydetti:

"Onun dili açık, yalın, çarpıcı, yerli ögelerle bezenmiş bir dildir. Söyleyişinde konuşma dilinin rahatlığı, özgün buluşları, ölçüyü ve kafiyeyi kullanmada ustalığı, onu diğer aşıklardan ayırır. Karacaoğlan'ın kendine has mecaz ve benzetmeleri, söyleyiş gücünün güzelliğini gösterir. Karacaoğlan, hayal dünyamızı canlandıran sözlerin yanı sıra kullandığı atasözleri, vecizeler, öğütlerle de Türkçenin bütün güzelliğini yansıtır. Konuya 'Altuna batırsan iy olmaz kötü/Aslı ham demirden cevherdar olmaz/Kötüler köpr'olsa üstünden geçmem/Taşkın suya uğradırım yolumu.' dörtlüğü örnek verilebilir."

Şenocak, Karacaoğlan'ın halk ruhu ve maneviyatına gönülden bağlı olduğunu aktararak, "Karacaoğlan'ın şiir dili, konuşma dilidir. Şiirlerinde, sade bir dil ile söyleyiş ve mahalli unsurları ustalıkla kullanma özelliği öne çıkmaktadır. Çukurova yöresi ve çevresindeki illeri sazı omuzunda diyar diyar dolaşan aşık, Türk dilinin gerek yerel, gerekse sosyal anlamda çeşitliliğini şiirlerine işlemiştir. Karacaoğlan'da aşık edebiyatının en belirgin özelliklerinden birisi olan irticalen söyleme yeteneği bulunmaktadır. Gördüğü her güzele aşık olan şair, samimi aşk söylemleriyle divan şairi Nedim'i anımsatır. Halk edebiyatının temsilcisi olan Karacaoğlan, şiirlerinde yer yer dönemin konuşma diline bağlı olarak Arapça ve Farsça kelimeler kullansa da şiirlerini daha çok sade bir Türkçe ile söylemiştir." ifadelerine yer verdi.

Karacaoğlan'ın Türk halkının değerler dünyasını, yaşanmışlığını, çilesini hem estetik hem de psikoanalitik unsurlarla şiirlerinde sunduğunu ifade eden Şenocak, Türk dilini ve şiirini felsefi söylemlerle zirveye taşıyan Karacaoğlan'ın Türk halkının özü, milli şuuru olduğunu dile getirdi.

Doç. Dr. Şenocak, Karacaoğlan'ın okuyucusunu yaşanılan anın gerçekliğine götürdüğünün altını çizerek, şu bilgileri verdi:

"Şiirlerinde, yaşadığı zamanın edebi, felsefi ve sosyal yapısını ele alan aşık aşk, ayrılık, gurbet, ölüm, tabiat, yoksulluk, zamandan şikayet gibi konulardan sıklıkla bahseder. Osmanlı toplum düzeninin bozuk olduğu döneme dair şiirleriyle haksızlığı kabul etmeyen, adaleti isteyen bir şair olarak karşımıza çıkar. Karacaoğlan bir destanında bu felsefesini, 'Bu dünyada adam oğluyum dersin/Helali haramı durmayıp yersin,/Yeme el malını er geç verirsin/İğneden ipliğe sorulur bir gün.' sözleriyle ifade eder."

Karacaoğlan'ın ömrünün çoğunu memleketinden uzakta geçirdiğini kaydeden Şenocak, "O, gurbet temasını en iyi işleyen aşıklarımızdandır. Sevgilisine olan güveni sarsılınca, sevdiğini başkasının kollarında görünce ya da ardından ağlayan bir yakınının olmaması gibi sebeplerle yaşadığı bu büyük dertten kurtuluşu, uzak diyarlara gitmekte bulmuştur. Sılasından çeşitli sebeplerle ayrılmak zorunda kalan Karacaoğlan, gittiği illerde karşılaştığı sıkıntılara rağmen Türk edebiyatı içinde zirvede kalan aşıklar arasında yerini almıştır. Karacaoğlan, dünya görüşünü dile getiriş ve söyleyiş tarzı bakımından kendisinden sonraki pek çok şairi etkilemiş ve onlara öncülük etmiştir." diye konuştu.

- "Karacaoğlan ve Yunus Emre, şiir sanatının mayasını, aşkla yoğrularak oluşturmuştur"

Şenocak, Karacaoğlan ve Yunus Emre'nin şiir sanatının mayasını bütün aleme güzellikle bakarak, aşkla yoğrularak oluşturduğuna vurgu yaparak, şöyle devam etti:

"Yunus Emre'yi kemale erdiren ilahi aşktır fakat yeryüzündeki güzellikleri de görerek etkilenmiş, bütün milleti aynı sevgi ve coşkuyla kucaklamıştır. 'Ben ayımı yerde gördüm/Ne işin var gökyüzünde/Benim gözüm yerde gerek/Bana rahmet yerden yağar.' mısraları, Karacaoğlan'ın felsefesiyle benzerdir.

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın belirttiği gibi Karacaoğlan, doğayı ilk görenlerdendir. Karacaoğlan, tabiatın yanı sıra gönlünü yakan Türkmen güzellerinden bahsederek şiir sanatını olgunlaştırmıştır; 'Ben güzelden görmedim kemlik/Her ne çektim ise felekten çektim/Hublar ile yoktur gayrı pazarım/Değil hubdan elem, melekten çektim.' Halkın sesi olan aşık Karacaoğlan'ın karşısında halkın şairi olarak bilinen Yunus Emre aynı mayadan beslenerek, hayata bakış felsefesini benzer söyleyiş gücüyle ifade etmiştir. Halk diliyle halka seslenen iki şair, halk şiirinin pek çok ögesine şiirlerinde yer vermiş ve özgün imgeler kullanmıştır. Karacaoğlan'da beşeri aşk, Yunus'ta ise ilahi aşk vardır. Birinde insan sevgisi, diğerinde Allah sevgisi öne çıkmaktadır."

Karacaoğlan'ın bir tekke şairi kadar olmamakla birlikte, Allah, melek, kitap, Kur'an, peygamber, ahiret, ölüm, cennet, cehennem ve sırat gibi dini kelime ve kavramları şiirinde ustalıkla kullandığını söyleyen Şenocak, bu durumun, onun dini hakikatleri ne oranda benimsediğinin bir göstergesi olduğunu dile getirdi.

Ebru Şenocak, Karacaoğlan'ın şiirlerinde Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli, Hallac-ı Mansur gibi derviş ve erenlerden bahsettiğini aktararak, şöyle konuştu:

"Bu ifadeler onun tasavvuf erbabından ve gelenekten haberdar olduğuna işaret etmektedir. Karacaoğlan'da ölüm, mutasavvıf şairlerde olduğu gibi, bir kurtuluş olarak görülmez. Ona göre bu dünyadaki ömrün, dünya hazları ve arzuları ile geçmesi önemlidir. Onun, az da olsa dini konularda da şiirleri bulunmaktadır. Karacaoğlan, Allah'a inanır. Bir yandan yaşarken dünyanın nimetlerinden faydalanmayı ister ama ölünce de Hakk'ın didarını görmeyi arzu eder. 'Güzel sever diye isnad ederler/Benim Hak'tan özge sevdiğim mi var' mısraları bunun bir işaretidir. O, birçok güzel sevmiştir ama bu şiiriyle yaratılanı Yaratan'dan ötürü sevdiğini ifade eder."

- "Karacaoğlan, şiirleriyle her çağda örnek alınan bir şairdir"

Karacaoğlan'ın lirik, didaktik ve pastoral şiirleri, söyleyiş biçimi ve kullandığı imgelerle Türk diline edebi sanat hüviyeti kazandırdığını ifade eden Şenocak, "Modern şiirin göstergesi olan bu unsurlar, Karacaoğlan'ın pek çok aşığı etkileyerek ondan beslenmesini sağlamıştır. O, çığır açıcı bir sanatçıdır. Aşıkların duygu ve düşüncelerine, tabiat ve insana bakışlarına dair şiir dillerine biçim vermiştir. Karacaoğlan, Türkçenin bir sanat dili hüviyeti kazanmasına dair yapıcı etkileri olan ve şiirleriyle her çağda örnek alınan bir şairdir." ifadelerini kullandı.

Şenocak, 17. yüzyıl öncesi, adı kayıtlara geçmemiş aşıkların yetiştiği söylense de aşıklık geleneğinin Karacaoğlan ile başladığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çukurova'da yetişmiş aşıkların büyük bir kısmı, usta olarak çağdaşı bir aşığı değil de Karacaoğlan'ı seçmiş, onun şiirlerinden esinlenerek bu mesleğe ilk adımlarını atmıştır. Başta Adana ve Osmaniye olmak üzere Çukurova bölgesinde yetişen aşıklar üzerinde öncelikle Karacaoğlan'ın daha sonra da Dadaloğlu'nun etkisinin olduğu açıkça görülmektedir. Karacaoğlan, kendisinden sonra yetişmiş birçok ozanı etkilemiş olup XVII. yüzyıl aşıklarından Aşık Ömer, Kayıkçı Kul Mustafa ve Gevheri, daha sonraki yüzyıllarda Çukurova şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Deli Boran ve Beyoğlu ayrıca Ruhsati, Dertli, Bayburtlu Zihni, Seyrani, Talibi, Şem'i, Haki, İrfani, Hezari, Vahdeti, Hüdaverdi gibi aşıkların yanı sıra Cumhuriyet dönemi şairlerinden Rıza Tevfik Bölükbaşı, Cahit Külebi, Ülkü Tamer, Faruk Nafiz Çamlıbel, Necip Fazıl, Melih Cevdet gibi önemli isimler az veya çok Karacaoğlan'dan etkilenmiştir. Bu yönüyle Karacaoğlan, Türk halk şiirinde başlı başına bir ekol olmuştur."

Karacaoğlan'ın aşık şiiri geleneğini konar-göçer Türkmenlerin arasına taşıdığını söyleyen Şenocak, Güney illerinde, Çukurova ve Toroslar'da yaşayan Türkmen aşiretlerinin sesini duyurup değerler dünyasını, dil ve estetik anlayışını aşık şiirinde yaşattığını kaydetti.

Adana aşıklık geleneğinin oluşmasında ve aşıkların yetişip şekillenmesinde ozanın önemli bir rol oynadığını dile getiren Şenocak, "O, her dönemde etkisini sürdüren bir aşıktır. Karacaoğlan'ın ün salmasında, Hz. Hızır'ın duasının da etkili olduğu belirtilir. Kadirli'de, Karacaoğlan'ın bade içmesi ile ilgili olarak anlatılan hikayeye göre, Karacaoğlan'ın Kur'an-ı Kerim'e gösterdiği saygıdan dolayı Hızır ona, 'Elinde tuttuğun deynek saz olsun, adın kıyamete kadar söylensin.' diye dua etmiştir. Karacaoğlan, yaşadığı yüzyıldan günümüze halkın gönlünde her yönüyle yüceltilen, türküleriyle gönüllere ilham ve şifa kaynağı olan efsanevi bir şahsiyettir." diye konuştu.

DOSYA - "Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni" - Doç. Dr. Ebru Şenocak, Türk dilini zirveye taşıyan Karacaoğlan'ın Türk halkının özü olduğunu söyledi

Kaynak:Haber Kaynağı

Bu haber toplam 24 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler