Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı
Sözcü İbrahim Kalın: (3)- "(Rusya ile İdlib görüşmeleri) Şu ana kadar müzakerelerden bizi tatmin edici bir sonuç çıkmamıştır. Bize sunulan kağıdı ve haritayı kabul etmedik"- "(İdlib) Askerlerimize yönelik bir saldırı gerçekleşirse burada, 'Kim yaptı, şu m
ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Rus heyetiyle yapılan İdlib görüşmelerine ilişkin, "Şu ana kadar müzakerelerden bizi tatmin edici bir sonuç çıkmamıştır. Bize sunulan kağıdı ve haritayı kabul etmedik." dedi.
Kalın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan kabine toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
İbrahim Kalın'a, 11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bir gazeteye verdiği demeçte "Gezi Parkı olayları ile gurur duydum" ifadesini kullandığı, ardından Gezi Davası'nda kararın açıklandığı, ABD'nin Ankara Büyükelçiliğinden de "Davayı yakından takip ettik, kararı memnuniyetle karşılıyoruz" şeklinde değerlendirme yapıldığı belirtilerek, "Tüm bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Sayın Cumhurbaşkanı'nın Gezi kararına ilişkin değerlendirmesi oldu mu?" soruları yöneltildi.
Mahkemenin Gezi davasıyla ilgili kararının yargı sürecinin bir aşamasını teşkil ettiğini aktaran Kalın, bununla ilgili yorum yapmanın doğru olmadığını söyledi.
"Gezi olaylarıyla ilgili işin hukuk, dava ve mahkeme meselelerinin yanında bir kere bir kalkışma olarak bu ülkeye verdiği zararı da unutmamamız lazım." diyen Kalın, vandallıktan siyasi kutuplaşmaya, Türkiye'nin gündemine birtakım son derece ayrıştırıcı söylemlerin sokulmasına kadar neler yaşandığının hatırlanmasını istedi.
Son günlerde Gezi meselesi üzerinden tarihi, geçmişi yeniden okumaya dönük birtakım girişimler yapıldığını gördüklerini ifade eden Kalın, "Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Gül, gurur duyabilir. Bu kendi değerlendirmesidir. Bizim açımızdan bağlayıcı bir tarafı yok. Kendi görüşüdür. O dönemde de zaten kendisi görevdeyken de bu konuyla ilgili birtakım değerlendirmeleri vardı, farklı düşünceleri vardı ama geldiğimiz nokta itibarıyla baktığımızda, bir bütün olarak okuduğunuzda Türkiye'nin o dönemde çok zor bir süreçten geçtiğini ve o sürecin bir bütün olarak Türkiye'ye zarar verdiğini asla akıldan çıkarmayalım." değerlendirmesinde bulundu.
Abdullah Gül'ün, Hulusi Akar ve kendisi tarafından ziyaret edilmesine ilişkin ifadelerine de değinen Kalın, şunları kaydetti:
"Şunu ifade edeyim, burada 'Geldiler, bizi dinlediler ve gittiler' şeklinde birtakım değerlendirmelerin yapıldığını üzüntüyle görüyorum. Yaşanan gerçeklik bu değil. Yani daha önce de ben bunu söylemiştim, biz oraya kendisi ile olan hukukumuza binaen kimseden herhangi bir talimat ya da direktif almadan gittik, fikir alışverişinde bulunduk. O süreç, adaylık süreci, seçim süreci, diğer bölgesel konularla ilgili uzun görüşmelerimiz oldu. İki tarafın da görüşlerini açık, samimi, dürüst bir şekilde dile getirdiği bir müzakere, bir görüşme, bir ziyaret oldu. Şimdi bunu başka yerlere çekmek, 'Geldiler, ben de şunları şunları söyledim ve onları gönderdim' tarzı bunu ifade etmek, yaşanan gerçeklikle uyuşmadığı gibi hukukumuzla da çok bağdaşmamaktadır."
Ziyareti kişisel hukuklarına binaen kaygılarını paylaşmak amacıyla gerçekleştirdiklerine değinen Kalın, şöyle devam etti:
"Bunu o dönemde de hatırlarsanız çok başka yerlere çekenler oldu. Yok helikopter bahçesine inmiş de ültimatom vermişiz de işte gitmişiz, basmışız da falan filan gibi birtakım film senaryoları da yazıldı. İşin hakikati elbette böyle değil. Biz o dönemde kendi fikrimizce, kanaatimizce, acizane doğru gördüğümüz, bildiğimiz şeyleri paylaşmak için oraya gittik. Görüşlerimizi de ifade ettik. Daha sonra da süreç zaten bildiğiniz gibi ilerledi. Seçim oldu, Cumhurbaşkanımız (Recep Tayyip Erdoğan) yeniden cumhurbaşkanı olarak seçildi. Dolayısıyla o tarihi de böyle yeniden okuyarak, yeniden inşa ederek bugünkü siyasi konjonktüre ya da şimdi kendilerinin yeni yeni giriştikleri siyasi sürece uygun hale getirmeye çalışmak dediğim gibi bizim açımızdan hem yaşanan gerçeklikle uyum arz etmemektedir hem de bu ilişkiler açısından daha hassas değerlendirmelerin gerektirdiğini bize hatırlatan bir yaklaşım tarzıdır."
- "Bizi bağlayan bir şey değil"
Burhan Kuzu'nun yargı üzerinde baskı yaptığına dair iddialar sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüp görüşmediği, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir tepkisinin olup olmadığı, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde iddialara ilişkin inceleme yapılıp yapılmadığı sorulan Kalın, Kuzu'nun bu iddiaları reddettiğini hatırlattı.
Kuzu'nun sosyal medya üzerinden cevaplar verdiğini, itirazlarda bulunduğunu, açıklamalar yaptığını dile getiren Kalın, şöyle konuştu:
"Bu tabii doğrudan bizi bağlayan bir şey değil. Bir politika kurulu üyesi olması hasebiyle buradaki eylemlerini Cumhurbaşkanlığına atfetmek elbette doğru olmaz. Tabii ki geçmişte onun bir siyasi geçmişi de var, milletvekilliği dönemi vesaire de var. Bununla ilgili kendi açıklamalarını kendisi zaten yapıyor. Bununla ilgili de bildiğiniz gibi 'yargıya baskı yapıldı mı' diye İstanbul başsavcılığında bir soruşturma başlatıldı. Benim şu anda söyleyebileceğim, söz yargıda. Hakikat neyse, gerçekler neyse yargı süreci sonunda ortaya çıkartılması herkesin menfaatine olacaktır."
- "Görüşmeler devam edecek"
"Rus heyetiyle yapılan İdlib görüşmelerinde Soçi Mutabakatının güncellenmesine ilişkin ya da eski sınırlara dönüşe ilişkin bir adım var mıdır? Heyetler arası görüşmelerde yeni bir tarih olacak mı? Liderlerin bir görüşmesi olacak mı? İdlib sahasındaki duruma ilişkin Türkiye'nin NATO'yu çağırması, NATO ile bir iletişime geçmesi mümkün müdür?" sorularına karşılık Kalın, "Şu ana kadar müzakerelerden bizi tatmin edici bir sonuç çıkmamıştır. Bize sunulan kağıdı ve haritayı biz kabul etmedik. Aslında üç aşağı beş yukarı geçen hafta Ankara'da bize sundukları kağıt ve harita Moskova'da sundukları. Biz burada da bunu kabul etmeyeceğimizi zaten ifade etmiştik. Tabii ki görüşmeler devam edecek. Bunları ancak müzakere yoluyla çözülecek şeyler. Zaten Astana süreci, Soçi süreci bunlar için var." dedi.
Soçi Mutabakatının, askeri gözlem noktalarının belirlediği sınırların esas kabul edilmesinin ve derhal rejimin Rus destekli saldırılarını sona erdirmesinin kendileri için belirleyici çerçeve olduğuna işaret eden Kalın, "Bu genel olarak Soçi Mutabakatıyla ilgili durum. Tabii bizim askerlerimiz ve sivillerle ilgili de çok hassas bir süreçten geçtiğimizi ifade etmek istiyorum. Burada bütün taraflara - bu anlaşmanın garantörü olan tarafları da dahil ederek söylüyorum - bizim askerlerimize yönelik bir saldırı gerçekleşirse burada, 'Kim yaptı, şu mu yaptı, bu mu yaptı' diye bir şeye girmeden gerekli cevap en sert bir şekilde verilecektir. Umarım böyle bir durumla karşılaşmak zorunda kalmayız." değerlendirmesinde bulundu.
NATO konusundaki sorulara da yanıt veren Kalın, şunları kaydetti:
"Formel olarak NATO'nun davet edilip edilmemesinden bağımsız olarak burada uluslararası topluma biz çağrımızı yineliyoruz. Türkiye'ye sadece teşekkür etmek, Türkiye'yi takdir etmek, 'yaptıklarınızdan dolayı sizi alkışlıyoruz, sizi onaylıyoruz' demek yeterli değildir. İdlib meselesi sadece Türkiye'nin meselesi değil. Bugün eğer biz bu hattı tutmazsak yarın İdlib'in tamamı gidecektir. 3-3,5 milyona yakın insan orada rejimin insafına bırakılmak durumunda kalacaktır. Biz tabii ki buna müsaade edemeyiz. Öte yandan Türkiye üzerindeki mülteci baskısının giderek arttığını da not etmemiz gerekiyor."
Türkiye'de 4 milyona yakın Suriyeli mülteci bulunduğunu anımsatan Kalın, imkan ve kabiliyetler çerçevesinde onlara her türlü desteğin verilmeye devam edeceğini anlattı.
Bunun temel gerekçesinin insani olduğunu dile getiren Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizim orada bir siyasi hesabımız yok. Suriye'nin toprağında gözümüz yok. Suriye'nin olmayan petrollerini ele geçirmek gibi bir hedefimiz yok. Böyle bir kaygıyla hareket etmiyoruz. Biz savaştan kaçan, varil bombalarından, kimyasal silahlardan kaçan bu insanlara gönüllerimizi açtık. Onları şu anda İdlib tarafında korumak için de elimizden gelen bütün gayreti gösteriyoruz, göstermeye de devam edeceğiz. Ama dünyanın hala bu olup biten karşısında harekete geçmemesi tabii ki kabul edilebilir bir şey değil. Aynı sorumluluğu onlar da paylaşmaktadırlar. Bugün BM'den gelen ateşkes çağrısı elbette yerinde bir çağrıdır ama bunu sahada kimin uygulayacağı, kimin bunun takibini yapacağı konusu ortada kalmamalıdır. Aksi halde rejim 'Demek ki Türkiye dışında bu sürece yani İdlib ile ilgili saldırılara, sivillerin öldürülmesine kimsenin bir itirazı yok' deyip bundan cesaret alarak bundan sonra da katliamlarına devam edecek demektir.
Bu kadar insan öldü, bakın Suriye krizi, 'uluslararası toplum siyasi anlamda, insani anlamda, mülteciler anlamında ne yaptı' dediğinizde ortada gerçekten yüz kızartıcı bir tablo var. Yani insan haklarından, insanın onurundan, şerefinden yaşama hakkından vesaireden bahseden Avrupalılar, Batılılar maalesef, ölenler, öldürülenler, denizlerde donarak ya da boğularak ölenler Suriyeli olduğunda, Doğulu olduğunda Orta Doğulu olduğunda nedense bu değerlerini bir anda unutuveriyorlar. Şimdi yeni bir kriz kapımızda. Yani bu konuda herhalde uluslararası toplumun çok daha fazla büyük bir çaba içerisinde olması ve rejimi mutlaka bir şekilde durdurması gerekiyor. Biz 'illa NATO gelsin, savaş açsın' demiyoruz, 'Rusya'yla kötü olalım' demiyoruz ama el birliğiyle rejimin bu ihlallerinin bu ilerlemesinin mutlaka durdurulması gerekiyor."
(Sürecek)
Kaynak:
Bu haber toplam 148 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.