Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Ailede huzur ve sıcak ilişkiler varsa ve 10-11 yaşından önce sosyal medya okuryazarlığı öğrettiğiniz zaman sosyal medyadan hiç korkmayın." ifadesini kullandı.
Üniversiteden yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sadece Türkiye'de değil tüm dünyada iç kale hükmündeki aile normları ile bireyin iç ve ahlaki normlarının krize girdiğini belirtti.
İnsanların nereye gittiğini hiç önemsemeyen kontrolsüz bir gidişat olduğunu aktaran Tarhan, "Daha önce normları, kültürel ve etik standartları aile ve toplum aktarıyordu. Şu anda aile ve toplumun kültür aktarma rolü iyice azaldı. Yanlış davranışı düzeltme ile ilgili aile büyüklerinin, geniş ailelerinin etkisi kavramlarımız, geri bildirim sistemlerimiz yok oluyor. Sosyal medya kültür aktarıcı rolü üstleniyor. Böyle durumlarda iyi de kötü de çok hızlı yayılıyor. Yani sosyal medya külliyen kötü demek doğru değil." ifadesini kullandı.
Tarhan, sosyal medyanın bazı avantajlarının da olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Sosyal medyadan yenilikleri takip edebiliyoruz, insanlar birbirleriyle hızlıca iletişime geçebiliyorlar, uzaktaki insanlar birbirleri ile çok rahat iletişim kurabiliyorlar ve eğlenceli zaman geçiriyorlar. Ama bu avantajları sağlarken diğer taraftan da insanlar evin güvenli ortamında en güvensiz durumlara maruz kalıyorlar. Kimlik değiştirilerek, kimlik saklayarak çok ciddi siber suçlar ortaya çıktı. Davranışsal olarak teknolojik bağımlılıklar oluşturdu. Beyindeki ödül ceza sistemi, haz kontrol sistemi bozuldu.
Gençliğin akıl değil duygularının ağır bastığı bir dönem var. Şu anda eğlence endüstrisinin Hollywood merkezli dünyaya yaptığı bir ihracat var. İşlerinin gereği olarak da hızla ve çok değişken bir şekilde insanların ilgisini çekebilecek bir tarz ile yapıyor. Arama motorlarının önemli bir iddiası var. İkna laboratuvarı kurmuşlar. İnsanları nasıl kendilerine bağlayacaklarını hesaplıyorlar. Örneğin arama motorlarından biri ‘tek rakibimiz uyku’ diyor. İnsanları uyutmadan kendilerine bağlamak istiyorlar. Böyle bir durumda biz değişmek zorundayız. Değişimin gerekçesi ise dünyanın artık elektronik köy gibi olması. İletişimin bu derecede hızlı ve haz verici hale gelmesi insanlardaki özgürlük, özerklik ve otonomi beklentisini yükseltti. Gençlerin 'ayıp, yasak, günah' gibi kavramlara ciddi şekilde itirazları var ve bu kavramları sorgulamaktan hoşlanıyorlar."
Sosyal medyanın değil ebeveynlerin öğretmesi gerektiğini vurgulayan Tarhan, "Anne babalar çocuklarına iyi niyetle yaklaşıyorlar ama kullandıkları metot yanlış olduğu için çocuklar ters role giriyorlar. Çünkü bugünkü çocuklar eski zamane çocukları gibi baskı, tehdit, korkutma, otorite ile değil, takdir, övgü, onay sözleriyle, ikna ve inandırma yöntemleriyle, gerekçeleriyle birlikte öğreniyorlar. Aslında hiç zor değil, hiç sosyal medya konusunda paniğe girmeye gerek yok. Ailede huzur ve sıcak ilişkiler varsa ve 10-11 yaşından önce sosyal medya okuryazarlığı öğrettiğiniz zaman sosyal medyadan hiç korkmayın. Sosyal medyadan etkilenenler aile bağları zayıf olanlar. Çocuk 3 detayı örnek alıyor: anneyi, babayı ve anne babanın ilişkisini. Bu üçü iyi gidiyorsa, sosyal medya istediği kadar kötü olsun, emin olun olumsuz etkisi olsa bile çocuk hemen dönüyor. 'Ailem mi önemli bu mu önemli?' diyor." değerlendirmesinde bulundu.
- "Anne ve babaların sosyal medyanın etkisini gündemlerine almaları gerekiyor"
Prof. Dr. Tarhan, ciddi şekilde yapılandırılmış kültür politikası olmadığını belirterek, "Kültürü sadece somut kültüre, müzeciliğe ve tarihi eserlerin tamiratına indirgemişiz. Halbuki kültür aynı zamanda soyut kültürdür. O yaptığımız yollarda, o binalarda dolaşacak kişilerin kültürünü, ahlakını, değerlerini şekillendiremezsek, bu nesil sosyal medyanın yönettiği ve sosyal medyanın eğittiği bireylerden oluşacak." ifadesini kullandı.
Çocukların şu anda küresel kapitalizme teslim olduğunu aktaran Tarhan, şu değerlendirmede bulundu:
"Dijital kapitalizmin kurbanı olmuş durumdalar. Sanki çocukları sihirliyor gibi. Kişi sihre kendini öyle bir kaptırır ki hipnotize olur, başka şeyle ilgilenmez. Çocuklar da aynı böyle. Bakıyorsun 24 saat o sosyal medyanın başında duruyor, kalp krizi geçiren çocuklar var. Hatta bu modemini aldı diye annesini bıçaklayan çocuklar var. Hatta çocuk sosyal medyayla ilgilenmekten tuvalete gitmiyor, odasında su şişesi tutuyor. Sosyal medya nedeniyle çocuklar okula gitmiyor, genç çalışmıyor. Bunlar öyle marjinal vakalar değil maalesef. Çok sık gözüküyor artık. Herkes onunla ilgileniyor, başka şeyle ilgilenmiyor. Sosyal medya zihinleri, duygularımızı esir aldı.
Elbette her anne babanın iyi insan yetiştirme arzusu, hedefi var. Bu hedefe giderken ebeveynler birbirlerine yol arkadaşlığı yapıyorlar. Yol arkadaşlığı sadece romantizm değil aileyi, toplumu iyiye götürecek şeyler yapmak anlamına da geliyor. 10- 12 yaş çok kritik. Bu yaşa kadar çocuğa sosyal medyayı yönetmeyi öğrettik öğrettik. Ondan sonra çok zor. Çünkü geç kalınca bu sefer anne çocuk, baba çocuk savaşları başlıyor. O zaman da çare var ama o daha zor. Bu nedenle anne ve babaların sosyal medyanın etkisini gündemlerine almaları gerekiyor. Hiç kimse karamsar olmasın. Şu bir gerçek ki anne, baba, eski anne, baba gibi olmayacak. Saldım çayıra sokakta çocuk büyümüyor artık, sosyal medya da çocuğun büyük babası olmamalı. İşin püf noktası çocukla daha çok ve kaliteli zaman geçirmek, nitelikli bir beraberlik kurmak."