ŞAHİN OKTAY - Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı, kurulduğu 2000 yılından bu yana lösemili çocukları tedavi ediyor.
Bölgede lösemiyle mücadele eden çocuklara hizmet vermek amacıyla 23 yıl önce kurulan bilim dalı, üniversite hastanesinde 2015 yılında çocuk kemik iliği nakil ile 2020 yılında terapötik aferez (belli bileşenlerin kandan çıkarılması işlemi) üniteleri kurarak tedavi olanaklarını genişletti.
Çocuk hematolojisi ve onkolojisi servisinde 25, kemik iliği nakli ünitesinde 4 yatakla hastalara hizmet veriliyor. Hastalığın tedavisinde kemoterapi, kan bileşenleri, pıhtılaşma faktörleri, pıhtı eritici ilaçlar, kemik iliği nakli, bağışıklık baskılayıcı ilaçlar ve radyoterapiden yararlanılıyor.
- "Lösemi bebeklik çağından ölünceye kadar her yaşta görülebilir"
KOÜ Çocuk Hematoloji-Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nazan Sarper, AA muhabirine, löseminin kan yapıcı organları etkileyen bir hastalık olduğunu belirterek hastalık gelişmeye başlayınca oksijenin taşınması için gerekli olan kırmızı kan hücreleri ve trombositler olarak bilinen pıhtılaşma hücrelerinin kan yapımının bozulduğunu söyledi.
Löseminin bebeklik çağından ölünceye kadar her yaşta görülebileceğine işaret eden Sarper, hastalığın çocuklarda en çok 5 yaş civarında görüldüğünü, Türkiye'de her yıl yaklaşık 1000 çocuğun lösemi tanısı konularak tedavi gördüğünü kaydetti.
Sarper, hastalığın tedavisine katkı sağlamak amacıyla Kocaeli Üniversitesinde 2015 yılında 4 yataklı kemik iliği nakil ünitesini açtıklarını aktararak, "Çocuk hematolojide çoğunlukla sağlıklı erişkinden hasta çocuğa nakil yapıyoruz. Bizim ünitemiz, biraz daha butik bir ünite. Şu anda akraba vericilerden nakil yapar durumdayız. Yılda ortalama 10 nakil yapıyoruz." diye konuştu.
- "Her lösemi hastasında nakil gerekmiyor"
Nakillerde başarının hastalık gruplarına göre değiştiğini ve her lösemi hastasında ilik naklinin gerekmediğini vurgulayan Sarper, "Çocukluk çağında en sık görülen akut lenfoblastik lösemili hastaların yüzde sadece 10-15'i nakil gerektiriyor. Yüzde 80-90'ı kemoterapi dediğimiz ilaç tedavisiyle iyileşiyor. Nakil gereken; yüksek riskli lösemiler. Tedaviye iyi cevap vermeyen lösemiler veya tekrarlayan lösemiler var. Bunlara nakil yapıyoruz." ifadesini kullandı.
Sarper, akut lenfoblastik löseminin, çocukluk çağı lösemilerinin yüzde 80'ini oluşturduğunu dile getirerek "Akut lenfoblastik lösemide hastanın 10-15 yıl sonra hayatta kalma şansı yüzde 80'in üzerinde. Akut myeloblastik lösemi de yüzde 20'sini oluşturuyor. Özellikle kemoterapi sonrası daha fazla nakil yapılan grup bunlar. Bunlarda da yine yüzde 70'lere varan uzun dönem sağ kalımlar var. Lösemide hastalar büyük ölçüde normal yaşantıya dönüyorlar." şeklinde konuştu.
Löseminin tedavisinde uygulanan yöntemler ve son yıllardaki gelişmelere değinen Sarper şöyle devam etti:
"Öncelik her zaman akraba vericilerde. Yani en değerli vericiler tam uyumlu kardeş vericiler. Bu değişmiyor. İlk nakiller de bu şekilde başladı. Kemik iliği bankalarında verici bulunamazsa anne babadan kısmi uyumlu nakiller yapılıyor. Bu, Türkiye'de her zaman yapılıyor. Son 10 yılda gündeme gelen, çok zor vakalarda CAR T-Cell (kansere karşı savaşmak için hastanın bağışıklık sistemini yeniden hedeflendirme tedavisi) uygulamalar var. Şu anda Türkiye'de pek yaygın yapılan bir yöntem değil. Hastanın kendi beyaz kan hücreleri vücut dışına alınıyor ve bunlara birtakım 'genetik mühendislik' diyebileceğimiz işlemler uygulanarak onlara bağışıklıkla ilgili bir şeyler öğretiliyor. Bu uygulamada, o hücrelere bir bakıma kanserle nasıl savaşılacağı öğretiliyor. Sonra bu hücreler tekrar hastanın vücuduna veriliyor. Bunlar birinci basamak dediğimiz ilk tanı konulup hemen ilk tedavide yapılan şeyler değil ama çok güç hastalarda diğer tedavilerin yetersiz kaldığı hastalıklarda CAR-T Cell tedavileri uygulanıyor. Bunun dışında hedefe yönelik tedaviler de var."
Sarper, Türkiye'nin ilk basamak lösemi tedavisinde gerek uzman personel gerek hastane bakımından çok iyi bir yerde olduğunu sözlerine ekledi.