Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu akademisyenleri dinledi

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güneş Okuyucu Ergün:- "Düzenlemelere baktığımızda, muadili olabilecek ülkelerdeki düzenlemelerden geride değil; özellikle cinsel suçlar bakımından çok daha ağır cezalar getirdiğini görüyoruz"- Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emine Özmete:- "Aile ve toplumun inşası için mutlaka aileyi desteklemek gerekiyor. 2025'in Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından aile yılı olarak ilan edilmesi çok değerli bir aşama. Bence kadına yön

Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu akademisyenleri dinledi.

Komisyon, AK Parti İstanbul Milletvekili Hulki Cevizoğlu başkanlığında toplandı.

Toplantıda, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emine Özmete ile Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Güneş Okuyucu Ergün, komisyon üyelerine sunum yaptı.

Kadına yönelik şiddetin çok boyutlu ve toplumsal bir sorun olduğunu belirten Ergün, dünyada her üç kadından birinin şiddete uğradığını söyledi.

Kadına karşı şiddet olaylarının çoğunda failin kadının bir yakını olduğuna dikkati çeken Ergün, bir kadının partneri tarafından fiziksel saldırıya uğraması veya öldürülmesinin, bu eylemlerin başka biri tarafından gerçekleştirilmesi olasılığından çok daha yüksek olduğunu savundu.

Kadına yönelik şiddet olaylarının faillerinin genellikle genç ve orta yaşlı erkekler olduğunu ifade eden Ergün, eğitim seviyesinin düşük olmasının da şiddet seviyesini artırdığını anlattı.

Kadına yönelik şiddetin en önemli nedeninin şiddeti uygulayanın kadına yönelik algısı olduğunu belirten Ergün, "Şiddet olaylarının temelinde faillerin kadını ayrı özgür ve eşit bireyler olarak görmemesi aksine daima hükmedilmesi, kontrol altında tutulması gereken eksik kimseler olarak algılaması, kadının bir birey olarak ayrı ve özgür bir iradesi olduğunu, kendi iradesiyle kararlar alabileceğini, 'hayır' diyebileceğini, ayrılabileceğini, boşanabileceğini kabul edememesi yatıyor." diye konuştu.

Alkol ve uyuşturucunun kadına yönelik şiddet riskini artırabileceğine yönelik çalışmaların da bulunduğuna değinen Ergün, faillerin zaman zaman haksız tahrik, kaza ve meşru müdafaa adı altında savunma stratejisi ürettiklerini söyledi. Şiddete yönelik cezalara ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Ergün, şöyle konuştu:

"Ceza hukuku hiçbir zaman sihirli bir değnek değildir. Hukukun, insan hakları ve özgürlüklerinin en temel prensiplerinden biri olan ceza hukuku aslında son çaredir, son çare olmak zorundadır. Toplumun tepkisini azaltmak için, sosyal medya yargılamalarında biraz daha iyi bir duruma geçmek için 'Cezaları artıralım, asalım, keselim." gibi bir yaklaşım hukuken de sosyolojik olarak da doğru değil. Cezaların ağır olması her zaman caydırıcılık anlamına gelmiyor. Bizim TCK dışındaki düzenlemelere baktığımızda, muadili olabilecek ülkelerdeki düzenlemelerden geride değil; özellikle cinsel suçlar bakımından çok daha ağır cezalar getirdiğini görüyoruz."

- Şiddet ve medya ilişkisi

Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Özmete de son yıllarda "tek taraflı ısrarlı takip" ve "dijital şiddet, siber zorbalık" tanımlamalarının da kadına yönelik şiddet türlerine dahil edildiğini söyledi.

Kadına yönelik şiddete ilişkin güncel verilerin toplanması için Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, TÜBİTAK ve TÜİK'in ortak bir çalışma yürüttüğünü bildiren Özmete, sunumunda 2008 ve 2014 yıllarında gerçekleştirilen araştırmalarda ortaya çıkan verileri paylaştı.

Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet araştırmalarına göre, 2008'e kıyasla 2014 yılında duygusal şiddet ve fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmış kadınların yüzdesinde azalma meydana geldiğini aktaran Özmete, orta ve ağır derece şiddete maruz kalmış kadınların yüzdesinde de 2014'te düşüş yaşandığını söyledi.

Türkiye'de 2021'de yapılan Aile Yapısı Araştırmasının sonuçlarına ilişkin verileri paylaşan Özmete, boşanma nedenleri arasında "sorumsuz ve ilgisiz davranma" ile "dayak", "kötü muamelenin" öne çıkan başlıklar arasında yer aldığını aktardı.

Özmete, aynı yıl yapılan Türkiye Dijital Şiddet Araştırması'na göre de kadınların yüzde 51'inin dijital ortamlarda yazılı, sesli veya görüntülü taciz mesajları aldığını, yüzde 46'sının ısrarlı takibe uğradığını ifade etti.

Kadına yönelik şiddeti gerçekleştiren faillerin profillerine yönelik araştırmada "ruhsal veya fiziksel açıdan kötü hissetme" durumunun en yüksek oran olarak ortaya çıktığı belirten Özmete, şunları kaydetti:

"Şiddet ve medya ilişkisini gözden kaçırmamamız gerekiyor. Kız çocuklarıyla, kadına yönelik şiddetle ilgili haberler farkındalık mı kazandırıyor yoksa şiddeti normalleştiriyor, sıradanlaştırıyor mu? Daha kabul edilebilir bir hale mi getiriyor? Aslında belki şiddetin magazinleşmesi olarak da bunu yorumlayabiliriz. Bu açıdan, mutlaka şiddet ve medya ilişkisi ve ele alınan haberleri dikkate değer buluyorum. Yine, aile ve toplumun inşası için mutlaka aileyi desteklemek gerekiyor. 2025 yılının Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından aile yılı olarak ilan edilmesi çok değerli bir aşama. Bence kadına yönelik şiddetin önlenmesinde de çok önemli olduğunu düşünüyorum. O yüzden, bu yıl içerisinde yapılacak tüm kurumlar tarafından gerçekleştirilecek faaliyetlerin, planlamaların bu alana katkı sağlayacağını düşünüyorum."

Özmete ve Ergün, sunumları esnasında milletvekillerinin sorularını da yanıtladı. Komisyon üyeleri, cezasızlık algısı kavramı ve medyanın bu konudaki tutumuna yönelik eleştiri ve değerlendirmelerini paylaştı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Siyaset Haberleri