İzzet Keribar "İstanbul'un gözü"nü anlattı

Fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar:- "Ara Güler'in mesleğinde en akıllıca yaptığı şey, Salvador Dali, Winston Churchill, Picasso, Alfred Hitchcock ve Indira Gandhi gibi dünyaca ünlü ve önemli kişilerin portrelerini çekmek. Onlardan randevu almak, yanına yak

İSTANBUL (AA) - ÇİĞDEM ALYANAK - Fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar, geçen yıl 90 yaşında hayata veda eden usta fotomuhabiri Ara Güler'in mesleğinde en akıllıca yaptığı şeyin, Salvador Dali, Winston Churchill, Picasso, Alfred Hitchcock ve Indira Gandhi gibi dünyaca ünlü ve önemli kişilerin portrelerini çekmek olduğunu belirterek, "Onlardan randevu almak, yanına yaklaşmak, fotoğraf çekmek hiç kolay değil. Bunu inatla sürdürdü." dedi.

"Sanat hayal mahsulüdür, fotoğraf hayal mahsulü değildir, fotoğraf hakikatte vardır. Dondurulur zaman durur o tarihe geçmiştir, o an hakikat parçası olduğu için sanat parçası olmayacaktır. Fotoğraf sanat değildir." sözleriyle fotoğraf sanatına bakışını özetleyen Ara Güler'i başka bir usta isim İzzet Keribar, "Fotoğraflarıyla Türkiye'ye yön veren bir kişi" diye niteledi.

Sahibi olduğu 1,5 milyona yakın Türkiye ve dünya fotoğrafları arşiviyle Türkiye'nin en önemli fotoğraf sanatçılarından olan ve Uluslararası Fotoğraf Federasyonu tarafından 1985 yılında A.Fiap (Sanatçı), 1988 yılında da E.Fiap (Ekselans) unvanlarıyla onurlandırılan İzzet Keribar, "İstanbul'un Gözü" olarak değerlendiren usta foto muhabiri Ara Güler'i AA'ya anlattı.

- "Fotoğraflarıyla Türkiye'ye yön veren bir kişi"

Ara Güler'in herkes tarafından bilinen, dünyaca tanınmış bir foto muhabiri olduğunu, Güler'in kendisini foto muhabiri olarak tanımlasa da onu büyük bir sanatçı ve fotoğraflarıyla Türkiye'ye yön veren bir kişi olarak görüldüğünü belirten Keribar, fotoğrafla ilgilenen herkesin fotoğraf tarzında Ara Güler'i örnek aldığını söyledi.

Ara Güler'in fotoğraf tarzının özelliklerine değinen Keribar, "Her şeyden önce Ara Güler bir İstanbul fotoğrafçısı. İstanbul'un nostaljik fotoğraflarının en güzellerini Ara Güler'in eserleri arasında bulabilirsiniz. Bu nedenle fotoğrafa yeni başlayan birinin Ara Güler'i örnek alması gayet doğal. Ayrıca Ara Güler'in kendi tarzı var. Sadece İstanbul fotoğrafları değil, İstanbul fotoğrafları içine insan karakterlerini yerleştiriyor. Camileri, türbeleri, boğazı, trafiği, evleri çekiyoruz fakat hepsinde insan olduğu zaman Ara Güler'in tarzına yaklaşmış oluyoruz. Ara Güler'in bize göstermiş olduğu yoldan gitmiş oluyoruz." diye konuştu.

- "O bir siyah-beyaz fotoğrafçısı"

Ara Güler'in renkli fotoğrafları olmasına rağmen bir siyah-beyaz fotoğrafçısı olduğunu vurgulayan Keribar, bunun Ara Güler fotoğrafçılığının en belirgin özelliklerinden biri olduğunu aktardı.

Kendisinin fotoğrafa 1952 yılında başladığını, askerlik için Kore'ye gidip geldikten sonra evlendiğini ve fotoğraf çekmeye bir süre ara verdiğini anlatan Keribar, 1980 yılında fotoğrafa yeniden başladığında herkes gibi Ara Güler'i örnek aldığını söyledi.

Aradan geçen 20 yıl içinde Ara Güler'i bir kaç kez ziyaret etme fırsatı bulduğunu aktaran Keribar, "Her zaman diyordu ki; 'Herkes fotoğrafçı geçiniyor, hepsini boş ver. Ama sen fotoğrafçısın' diye bana iltifat ederdi. 1999 yılında çıkardığım ilk büyük kitabımın fotoğraflarını birlikte seçtik. Ayrıca kitabıma bir ön söz ekledi. Kafesinde ziyaret ederdim, sağlığı bozulduğunda arardım. O da beni arar hatırımı sorardı." diye konuştu.

Keribar, Ara Güler'in Afrodisias Antik Kenti'ni keşfettiğini ve uzun yıllar antik kenti fotoğrafladığını hatırlatarak, Efes'ten bile daha önemli olan bu ören yerindeki fotoğraf çalışmalarına Geyre Vakfı adına kendisinin devam ettiğini söyledi.

Keribar, Afrodisias Antik Kenti'ni sürekli dolaştığını, kazıların dört mevsim devam ettiği antik kentin yeni fotoğraflarından oluşan bir sergiyi bu yıl açacaklarını anlattı.

- "Mesleğinde en akıllıca yaptığı şey..."

Ara Güler'in mesleğinde en akıllıca yaptığı şeyin, Salvador Dali, Winston Churchill, Picasso, Alfred Hitchcock ve Indira Gandhi gibi dünyaca ünlü ve önemli kişilerin portrelerini çekmek olduğunu belirten Keribar, şunları kaydetti:

"Onlardan randevu almak, yanına yaklaşmak, fotoğraf çekmek hiç kolay değil. Bunu inatla sürdürdü. Her fotoğrafçının yapması gereken çok akıllıca bir şey. İnatçı bir adamdı ve bu kişiliğinin bir parçasıydı. Avrupa'da onu tanımayan yok. Cumhurbaşkanlığı'nın katkılarıyla Londra'da açılan sergisi büyük ilgi görüyor. İnsanlar gidip büyük bir zevkle fotoğraflarını seyrediyor. Ayrıca o bir Magnum fotoğrafçısı. Magnum fotoğrafçısı olmak herkesin harcı değil. Dünyaca ünlü fotoğraf makinesi markası Leica, Ara Güler imzalı 50 adet fotoğraf makinesi hazırladı. Bu herkese nasip olan bir şey değil." diye konuştu.

- Unutamadığı anılar...

Fotoğraf tarzının zamanla değişebildiğini ve bu düşünceyle kolaj sergisi açtığını ifade eden Keribar, usta fotomuhabiriyle yaşadığı bir anısını şöyle aktardı:

"Bir sergi açtım. Tesadüfen Ara Güler galerinin önünden geçiyor. Kendisine seslendim sergim olduğunu söyledim. İçeri girdi ve bana 'Bu ne? Ne biçim, bunlar fotoğraf mı?' dedi. Çünkü farklı fotoğraflardı. Serginin adı da 'Farklı Yaklaşımlar'. Modern sanat müzelerinde insan silüetlerini çektiğim bir yöntem bulmuştum. 'Sen eskiden fotoğrafçıydın. Seni de bozmuşlar.' dedi. Yeniliğe biraz karşıydı. Benim neslimde olan kişiler yeni fotoğrafı anlayamıyor. Klasik müziğe alışmış birisine modern müzik dinletin kaçmak ister, rahatsız olur. Biz, bir dönemin fotoğrafçısıydık ben bunun farkındayım. Ara Güler de bir dönemin fotoğrafçısı. Çünkü sanat anlayışı hep değişiyor."

Ara Güler ile bir çok fotoğraf yarışmasının jürisinde bir arada olduklarını ifade eden Keribar, o günlerde dijital fotoğrafçılıkla ilgili yaşadıklarını anıyı da şöyle aktardı:

"Bir araya gelince Türkiye'de fotoğraf ve dijital fotoğrafçılık hakkında konuşuyoruz. Ara Bey'e dedim ki; 'Ne zaman dijitale geçiyorsunuz?'. 'Ne dedin, ne dedin sen? Kapıdan içeri bile girmez' dedi. Bir sene sonra yine bir jürideyiz. Bir baktım boynunda dijital makina var. Dedim 'Ara Bey bırak kapıyı, boynunda asılı duruyor'. 'Hediye ettiler, artık çöpe mi atalım?' dedi.

Bir başka anımız ise 1980'li yıllarda Tarlabaşı'ndaki yıkım dönemine ait. Ortalık toz, duman... Yollar açılıyor, buldozerler çalışıyor. 'Ben İstanbul fotoğrafçısıysam, gidip fotoğraf çekeyim' dedim. Çünkü bunlar bir daha çekilemeyecek şeyler. Gittim ve hakikaten mahşer. O binaların nasıl devrildiğini gördüm. İlginç bir şey, belki de ısınmak amacıyla tahta parçalarını almak için binaların yıkılmasını bekleyen fakir kadınlar vardı bir de Ara Güler ve ben. Bir tarafta o çekiyor, diğer tarafta ben. Sonra buluştuk, çay içtik. 'Görüyor musun, hani nerede fotoğrafçılar? Bir sen varsın bir de ben' dedi. Bu anımı da hiç unutamıyorum."

Keribar, 2002 yılında kendisinden istenen bir proje nedeniyle dijital fotoğrafa yöneldiğini, o günden sonra dijital dünyaya adım attığını anlatarak, "Ben eski makine hiç tutmam. Yenisi çıkınca onu alıyorum." dedi.

Türkiye'de fotoğrafın inanılmaz şekilde değerli hale geldiğini dile getiren Keribar, sözlerini, "1950'de ben fotoğraf çekerken, 10 tane fotoğraf çeken kişi vardı. Bugün yüzbinlerce fotoğrafçı var. Aslında konuşulması gereken şey, cep telefonlarının fotoğraf dünyasında yarattığı devrim. Cep telefonları ile fotoğraf çekmeye başlayan biri fotoğrafı seviyor ve fotoğrafa geçiyor." diye tamamladı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri