İsmail Dede Efendi, vefatının 178. yılında anıldı

Yazar Beşir Ayvazoğlu:- "3. Selim dönemi çok ilginç bir zaman dilimidir. İmparatorluk büyük bir çöküşe doğru yol alırken, musikideki yükseliş hayli dikkat çekici bir durumdur"- İstanbul Üniversitesi Müzikoloji Bölüm Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilen Işıktaş- "Musikimizde gelenekle, 20. yüzyılı bir araya getirmek Dede'yle birlikte mümkün olmuştur"

İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından düzenlenen "Vefatının 178. yılında Hammamizade İsmail Dede Efendi" etkinliği, Ahmet Hamdi Tanpınar Müze Kütüphanesi'nde gerçekleştirildi.

"Türk musikisinin dehası" olarak kabul edilen İsmail Dede Efendi ve eserlerinin ele alındığı etkinliğin yönetimini, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürü Ekrem Aytar üstlendi.

Etkinlikte konuşan yazar Beşir Ayvazoğlu, kültürü bir bütün olarak gördüğünü ve edebiyatı tam olarak kuşatabilmek için sanatın diğer alanlarından da beslenmek gerektiğini söyledi.

Ayvazoğlu, 1950'lere kadar musikiyle ilgilenmeyen bir edebiyatçının olmadığını belirterek, "Mehmet Akif'ten (Ersoy) Yahya Kemal'e (Beyatlı) kadar pek çok isim sadece edebiyatla değil, farklı sanat dallarıyla da ilgilenmişlerdir. (Ahmet Hamdi) Tanpınar'ı okuduğunuzda sanki bir musikişinasla birlikteymişsiniz gibi hissetmenizin sebebi budur. Ben de bu anlamda elimden geldiği kadar, bir edebiyatçı olmama rağmen, resimden musikiye kadar farklı dallarla ilgilendim. Dede Efendi'yle olan ilgim de bunun bir sonucudur." dedi.

- "İmparatorluk büyük bir çöküşe doğru yol alırken musikideki yükseliş hayli dikkat çekici bir durumdur"

Dede Efendi'nin eserlerini verdiği Sultan 3. Selim ve 2. Mahmut dönemlerine karşı büyük bir ilgi duyduğunu dile getiren Ayvazoğlu, "Özellikle 3. Selim dönemi çok ilginç bir zaman dilimidir. İmparatorluk büyük bir çöküşe doğru yol alırken, musikideki yükseliş hayli dikkat çekici bir durumdur. Tanpınar, bu durumu izah etmeye çalışmıştır. Sanki imparatorluk son anda en güzel şarkısını söylemek ister gibi bir hareket yapmaktadır. Şeyh Galip de Dede Efendi de bu dönemin sanatçılarıdır. Her iki isim de alanlarının zirveleri olarak görülmektedir." diye konuştu.

Beşir Ayvazoğlu, Yenikapı Mevlevihanesi'nin Türk musikisinin o döneme kadar olan birikimini aktarmasında önemli bir role sahip olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Mevlevihane'nin şeyhi Ali Nutku Dede, hem Şeyh Galib hem de Dede Efendi'nin şeyhidir. Klasik müzik tarihimiz, son derece problemlidir. Çünkü biz örneğin bu iki önemli ismin karşılaşıp, karşılaşmadıklarını tam olarak bilmiyoruz. Dede'nin hayatına dair de bilgimiz oldukça azdır. Bildiğimiz kadarıyla o bir şarkı besteliyor, şarkı şehirde yayılıyor ve 3. Selim'in kulağına gidiyor. Bu şarkı, 'Zülfündedir Benim Baht-ı Siyahım'dır. Dede Efendi, o sırada tekkede çile çıkarmaktadır ve hem çileyi hem geleneği kırmak pahasını huzura çıkarak bu şarkıyı 3. Selim'in huzurunda icra ediyor. 1 kese altınla Mevlevihane'ye dönerken evine uğrayıp annesine altınları verip, 'kazandım' diyor."

Dede Efendi'nin klasik dönemin "son büyük bestecisi" olduğunun altını çizen Ayvazoğlu, onun geniş halk kitlelere hitap etmek için bestelenen şarkılarının bile bugün birer "klasik" olarak değerlendirildiğini sözlerine ekledi.

- "Dede Efendi, verdiği ürünlerle musikimizin kitleselleşmesini sağlayan isimdir"

İstanbul Üniversitesi Müzikoloji Bölüm Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilen Işıktaş, Dede Efendi'ye dair bilgilerin farklılıklar gösterdiğine işaret ederek, sorulması gereken sorunun, "Hangi yüzyılın Dede Efendisi'ni konuşuyoruz?" olduğunu dile getirdi.

Işıktaş, musiki geleneğinin mevlevihaneler üzerinden ilerlediğini ve Yenikapı Mevlevihanesi'nin bu süreçte önemli bir rol üstlendiğini vurgulayarak, "Buradaki dervişler, hem dini hem de din dışı eserler öğreniyorlar. Dede'nin de Yenikapı Mevlevihanesi'nde bulunarak bu birikimi edindiğini görüyoruz. O burada çile çıkartıyor, dini bir terbiye görüyor, aynı zamanda musiki eğitimi alıyor. Başta Ali Nutku Bey olmak üzere şeyhlerinden çok fazla besleniyor." ifadelerini kullandı.

Dede Efendi'nin ilk eserini 22 yaşında bestelediğini aktaran Işıktaş, "Dede, 3. Selim'in himayesinde bulunan bir isim. 3. Selim'den sonra başa geçen 2. Mahmut, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırdıktan sonra var olan hava değişiyor. Dede, kendi isteğiyle görevden ayrılıyor. Her ne kadar operayı izleyen ilk padişah 3. Selim olsa da, Batı müziğinin Osmanlı'daki yaygınlaşması da bu dönemde oluyor. Bu durum, 2. Mahmut'un mevlevihaneyi ziyaretine kadar böyle devam ediyor. Padişah bu ziyaretle Dede'yi tekrar hatırlıyor ve onu saraya davet ediyor. Dede böylece saray protokolüne dahil oluyor." dedi.

Işıktaş, Dede Efendi'nin toplam 6 büyük Mevlevi ayini bestelediği bilgisini vererek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Dede'nin ürünlerini verdiği zamanlar, üretim tarzı ve ilişkilerinde değişimlerin olduğu yeni bir dönemi anlatmaktadır. Batı müziğinin giderek kurumsallaştığı bu geçiş döneminde, Batılılaşmanın etkisiyle birçok marş besteleniyor. O, dönemindeki değişimi ve yeni düşünceyi, dünle uyumlu bir şekilde karşılıyor. Dede Efendi, verdiği ürünlerle musikimizin kitleselleşmesini sağlayan isimdir. 400'e yakın eser veren Dede, en çok Mevlevi ayini besteleyen kişidir. O, Türk musikisinin en kuvvetli figürlerinden birisidir. Musikimizde gelenekle, 20. yüzyılı bir araya getirmek Dede'yle birlikte mümkün olmuştur."

Yoğun bir katılımın olduğu etkinlik, soru-cevap kısmının ardından sona erdi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri