Hasan Kaçan, Alay Köşkü'nde "İstanbul Mizahı"nı anlattı:

"Mizahı yaşayabilmek, yaşatabilmek ve mizah yapabilmek için hayatı okuyabilme kabiliyetine sahip olmak lazım"- "İstanbul mizahının özelliği, daha çok latife olarak adlandırılan, karşısındakini üzmeyen, aşağılamayan, alay etmeyen hatta hayran bırakan bir zeka ürünü olmasıdır"

Karikatürist, senarist ve oyuncu Hasan Kaçan, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından düzenlenen "İstanbul Sohbetleri" programına konuk oldu.

Alay Köşkü'nde bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi'nde "İstanbul Mizahı" başlıklı etkinlik düzenlendi.

Türkiye Yazma Eserler Kurumu (TYEK) Başkanı Dr. Coşkun Yılmaz, İstanbul'a dair çeşitli konuların ele alındığı İstanbul Sohbetleri'nin bir gelenek haline geldiğini bugün de İstanbul mizahını konuşmak istediklerini söyledi.

Yılmaz, 1990'lı yıllarda tanıdığı Hasan Kaçan'ın hem Türk mizahına hem de İstanbul mizahına yeni bir ses, soluk ve renk getirdiğini vurgulayarak, "Sadece mizahı yapmakla kalmadı, ona renk katmak, şekillenmek, ruh vermek açısından da önemli katkıları oldu." şeklinde konuştu.

Kaçan'ın gülmek ve ağlamak arasındaki dengeyi gözeten, derdi olan bir isim olduğunu ve gelecek yıllarda fikirleriyle daha çok konuşulacağını ve tanınacağını ifade eden Yılmaz, "İstanbul esas itibariyle bizim kültürümüzün, medeniyetimizin zirve şehri. Her alanın, her sahanın merkez şehri. Sanat, edebiyat ve mizah da bir kültürdür. Tabii bunu hep atlıyoruz. İstanbul da bütün bunların bir beşiği, bir ana kucağı ve geliştiren bir şehir olma özelliğine sahip. Doğrusu İstanbul mizahı ve Hasan Kaçan ilişkisi bizim açımızdan son derece manidar." dedi.

- "Anadolu'daki mizah, İstanbul'a göre çok serttir"

Hasan Kaçan 5 yaşında İstanbul'a geldiğinde mizahla muhatap olmaya başladığını ve yaklaşık 30 yılını bu çevrede geçirdiğini kaydetti.

İstanbul mizahının bilgi paylaşımı yerine hadiseler ve yaşanmışlıklar üzerinden anlatmanın daha doğru olacağına işaret eden Kaçan, "Mizahı yaşayabilmek, yaşatabilmek ve mizah yapabilmek için hayatı okuyabilme kabiliyetine sahip olmak lazım. Bu bir övünme meselesi değildir, Allah kimine böyle bir şey nasip etmiştir, kimine de başka bir şey nasip etmiştir. Yaratanın vermiş olduğu bir takım istidatlar var inkar edemiyoruz." ifadelerini kullandı.

Kaçan, İstanbul ve Anadolu mizahının malzemeleri bakımından birbirinden farklı olduğunu belirterek, "Anadolu'da da yaşadım. Beş yaşında İstanbul'a geldik ama 15 yaşına kadar her sene okul tatillerinde ben hep memlekette bulundum. Komedisi, matrağı muhakkak vardır fakat Anadolu'daki mizah, matraklık İstanbul'a göre çok serttir. Çünkü hayat sert orada. İnsanlar tabiatla uğraşıyorlar, mücadele ediyorlar." değerlendirmesini yaptı.

- "İstanbul hayatındaki incelik sanata da yansıyor"

İstanbul'da ise özellikle 1960 ile 1980 arasında yaşanan hayatta bir zarafet bulunduğunu dile getiren Kaçan, şunları söyledi:

"İstanbul hayatında İstanbul'un münevverleri eli kalem tutanları, eli kalem tutmayanları, paralı olanı, parasız olan zengini neticede bir hayatın kendisinde bulunan bir inceliğe sahipler. Yani otomatikman bir inceliğe sahipler. Böyle olunca bu incelik üretilen bütün sanat eserlerine de sirayet ediyor, yansıyor. Aynı zamanda mizaha da yansıyor. Mizahı da ince ve zarif oluyor. İstanbul mizahının özelliği, bizim kültürümüzden aldığımız, mizah değil daha çok latife olarak adlandırılan ve 'Latife latif gerektir' düsturundan hareket eden, karşısındakini üzmeyen, aşağılamayan, alay etmeyen hatta hayran bırakan bir zeka ürünü olmasıdır."

Akbaba Dergisi'ne kadar desteklenen siyasetçilerin hiç bir zaman matrak ve komik çizilmediğine dikkati çeken Kaçan, "Çünkü bu dergiler bir taraftan vesayet dergileri olduğu için destekleniyordu. Dolayısıyla onları destekleyen siyasetçiler hep karikatüre benzemeyen daha geniş omuzlu daha babayiğit tiplerdi. Onun altındaki diğer ahali kısmı ise ufak tefek komik figürler olarak çiziliyordu. Vesayetin mizahı buydu yani ahali komiklik malzemesi, idare eden kişiler de onlara gülen figürlerdi. Dönemin dergilerini alıp incelerseniz bunu görürsünüz." dedi.

Hasan Kaçan, karikatürün Batı hayranlığıyla başladığını belirterek, "Çünkü bizde karikatür yok, çizgi yok. Dolayısıyla Batı'dan geldi çizgi. Onun aynısını alıp kopya etmek kopyalamak ahalinin ilgisini çekmedi ama bir propaganda aracı olarak, mizah dergileri devam etti." görüşünü paylaştı.

- "Gırgır Dergisi Türk mizahında çok büyük bir dönüşümdür"

Oğuz Aral'ın olduğu Gırgır dergisindeki ahali figürünün figüranlıktan çıkıp karaktere dönüştüğünü aktaran Kaçan, "Gerçek karaktere dönüştü, yani seyyar satıcı artık bir dalga unsuru olmaktan çıktı, minibüsçüler, seyyar satıcılar dalga unsuru olmaktan çıkıp gerçek karakterlere dönüştüğünde ahalinin ciddi anlamda ilgisini çekti. Çünkü ben kendimi o karikatürde görmeye başladım, babamı o karikatürde görmeye başladım. Oğuz Aral'ın yazılı olmayan bir anayasası var. Gırgır Dergisi Türk mizahında çok büyük bir dönüşümdür. O yazılı olmayan anayasa daha önceki mizahı elinin tersiyle iten, yerle bir eden bir bakış açısı." diye konuştu.

İstanbul mizahının içinde sadece dergilerin değil pek çok unsurun bulunduğunu vurgulayan Kaçan, "Ben beş yaşında İstanbul'a geldim. Bakın burada mizah vardı Gülhane Parkı'nın içerisinde mizah vardı. Biraz ileride bir çay bahçesi vardı. Çay bahçesinin içerisinde orta oyunu ve aynı zamanda Karagöz perdesi vardı." diye konuştu.

Konuşmanın ardından TYEK Başkanı Coşkun Yılmaz, karikatürist Hasan Kaçan'a seramik tabak hediye etti.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri