Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Suriye halkının acil ihtiyaçlarının olduğu bir dönemdeyiz, bunlar ötelenemez. Mültecilerin Suriye'ye geri dönebilmelerini sağlamak durumundayız. Şu an orada kurumsal sorunlar da var, bürokrasi ve kamu hizmetleri maalesef çökmüş durumda. Dolayısıyla bunlara tekrar işlerlik kazandırmak gerekiyor." dedi.
Fidan, Katar merkezli Al Jazeera televizyonuna Orta Doğu'daki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump'ın Suriye'deki iktidar değişikliğinde Türkiye'nin rolüne ilişkin iddialarına yönelik, "Bu ele geçirme olarak tanımlanamaz. Suriye'de yaşanan hadiseyi bu şekilde tanımlamak ciddi bir hata olur. Suriye halkı açısından bu bir ele geçirme değil. Yaşanan şey, Suriye halkının iradesinin yönetimi ele alması, orada kontrolü ele almış olmasıdır." ifadesini kullandı.
Fidan, "Suriye’yi yönetecek gücün Türkiye'yle olduğunu söylemek doğru olmaz mı?" sorusuna, "Biz asla böyle bir şey istemeyiz. Bölgemizde yaşananlardan hepimizin büyük dersler çıkardığına inanıyorum." diyerek, tahakküm kültürünün bölgeyi mahvettiğine işaret etti.
"Dolayısıyla ne Türk tahakkümü, ne Fars tahakkümü, ne de Arap tahakkümü olmalı. Hep birlikte işbirliğini esas almalıyız." diyen Fidan, Suriye halkının yanında olunması gerektiğini ve bunun tahakküm gibi görülmemesi gerektiğini vurguladı.
- "YPG, esas itibarıyla PKK'nın uzantısıdır"
Fidan, PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantısı YPG'nin Türkiye için önemli bir tehdit oluşturduğunu belirterek, YPG'nin işgal ettiği yerlerdeki varlığını ve hakimiyetini sürdürmeye çalıştığını ifade etti.
YPG'nin kendisini Batı'ya DEAŞ'la mücadelede eden bir grup olarak göstermeye çalıştığını vurgulayan Fidan, şunları kaydetti:
"Bu, onların gerçek kimliğini doğru yansıtan bir tanımlama değil. Zira onlar orada esasen bir terör örgütü olarak bulunuyorlar. DEAŞ ile mücadele, tek başına bir iyilik göstergesi olamaz. Zira orada farklı devletler ve farklı gruplar da oldu, farklı nedenlerde bunların her biri DEAŞ ile mücadele etti. YPG, esas itibarıyla PKK'nın uzantısıdır. (YPG/PKK) Saflarını Türkiye, İran, Irak ve Avrupa ülkelerinde gelen uluslararası yabancı terörist savaşçılarla doldurmuş bir örgüttür. Ama Batılı dostlarımız, YPG'nin esasen PKK'nın uzantısı olduğu gerçeğini ne yazık ki görmezden geliyorlar."
Bakan Fidan, "ABD Savunma Bakanı Ash Carter, 2016 yılında Kongre'de YPG ile PKK arasında bağlantı olduğunu itiraf etmişti. YPG ile PKK’nın aynı şey olduğunu açıklamıştı. ABD, PKK'yı terör örgütü olarak görüyor. Bu durumda ABD'ye, ana bileşeni YPG’den oluşan SDG’ye verdiği desteği kesmesi çağrısında bulunuyor musunuz?" sorusuna, Türkiye'nin, uzun süredir ABD'ye bu yönde çağrıda bulunduğu yanıtını verdi.
Bu çağrılara yönelik tepkilere ilişkin Fidan, "Her şey aslında (ABD'nin eski Başkanı) Obama döneminde başladı. O zaman bize yaptıkları açıklama, bunun geçici bir düzenleme olduğu yönündeydi." dedi.
Bakan Fidan, bunun Türkiye olarak ulusal çıkarlar açısından bir tehdit olduğuna dikkati çekerek, "Bölgedeki dengeler bozulsun istemiyoruz. Ancak ulusal çıkarlarımızı gözetmek ve korumak zorundayız. ABD ile bu konudaki görüşmelerimiz sürüyor." dedi.
Türkiye'nin Suriye'de askeri operasyon yapacağı iddialarına ilişkin soru üzerine, Şam'da yeni yönetim döneminin başladığını anımsatan Fidan, bu konunun öncelikle yeni yönetimin meselesi olduğunu ve bunun çözülmesi durumunda Türkiye'nin müdahalesine gerek kalmayacağını kaydetti.
Fidan, yeni yönetimin Suriye'de tamamen kontrolü ele alması gerektiğini vurguladı.
- "Başta siviller olmak üzere Kürtler de asli memleketlerinde yaşamalı"
Fidan, "Türkiye açısından bakıldığında, Suriye'de bir özerk Kürt bölgesi veya Kürt oluşumu söz konusu olabilir mi? Yoksa Türkiye bu bir tehdit olarak mı algılar?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Benim Suriye halkı adına konuşmam doğru olmaz. Sorduğunuz husus, Suriye halkının bileceği bir iştir. Bu onların vereceği bir karar. Ama ben hem bir temenni, hem Türkiye’nin politikası olarak şunu söyleyebilirim. Suriye’de Kürt, Arap, Türkmen, herkesin, tüm sivillerin asli yerlerinde yaşamalarını istiyoruz.
Hiç kimse rahatsız edilmemeli, şehirlerini, köylerini terk etmek zorunda bırakılmamalı. Başka yere göçe zorlanmış olanlar, tekrar memleketlerine dönebilmeli. Sözün özü, başta siviller olmak üzere Kürtler de asli memleketlerinde yaşamalı."
Fidan, Türkiye'nin Suriye'deki Türk askeri varlığının iki hedefi olduğuna, birincisinin Türkiye'ye daha fazla kitlesel göçü engellemek, ikinci hedefin de, terörle mücadele olduğuna dikkati çekti.
Türkiye'nin bu iki mesele çözüldüğü takdirde Suriye'de durması için herhangi bir sebebi kalmayacağının altını çizen Fidan, halihazırda bu yönde doğru adımların atıldığını bildirdi.
Fidan, Suriye'deki durumun gidişatının görülmesi için zaman verilmesi gerektiğine işaret etti.
Suriye'deki yeni yönetimin meşru muhatap olarak görüldüğünü ve onlarla iletişim kurulmaya başlandığını aktaran Fidan, Türkiye'nin Şam Büyükelçiliğinin yeniden faaliyete geçtiği anımsattı.
- "(Suriyeli mülteciler) Dönmeyi arzulamaları tabii ki memnuniyetle karşılanır"
Fidan, Avrupa Birliği'nin (AB) eninde sonunda Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldıracağını düşündüğünü söyleyerek, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in Ankara'daki temaslarına değindi.
"Aldığımız mesaj şu: Şam yönetimi doğru adımlar atarsa, sanırım yaptırımları kaldırmaya hazırlar. Yaptırımlar, kalkınma ve göçmenlerin geri dönüşünün aynı anda olamayacağının farkındalar. " diyen Fidan, yeni hükümetin, kalkınma yönünde adım atarak insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve mültecilerin geri dönebileceği ortam hazırlanabilmesi için yaptırımların kalkması gerektiğini vurguladı.
Bakan Fidan, "Bunu yapmak için de Şam'daki yönetimi meşru olarak tanımak gerekiyor. Sizce AB ve ABD bunu yapmalı mı? Şam'daki yetkilileri şu aşamada meşru bir hükümet olarak tanımalılar mı?" sorusuna, "Biliyorsunuz bunun iki boyutu var. Biri yasal boyut, diğeri pratik boyut. Şu an pratik adımlardan bahsediyoruz. Biliyorsunuz, Şam'daki hükümetle iletişime geçme ve onlarla görüşme fiilen zaten başlamış vaziyette. BM, AB ve bazı Avrupa ülke yetkililerini görüyoruz. Şam'daki hükümetle temas kurmaya başladılar." yanıtını verdi.
Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin, ülkelerinde yeni ortamın değerlendirilerek, gönüllü, güvenli bir şekilde geri dönmesinin umulduğunu kaydeden Fidan, "Dönmeyi arzulamaları tabii ki memnuniyetle karşılanır." ifadesini kullandı.
Fidan, ülkesine dönen Suriyeli mülteci sayısında yavaş bir artış görüldüğünü söyleyerek, daha fazla istikrar ve daha güvenli bir ortam görüldükçe daha fazla insanın geri döneceğini düşündüğünü belirtti. Bakan Fidan, "Ama bunun için henüz çok erken." dedi.
- "Suriye halkının acil ihtiyaçlarının olduğu bir dönemdeyiz, bunlar ötelenemez"
"Şam'daki yeni yetkililerle doğrudan temasınız var mı? Onlar ve HTŞ hakkındaki düşünceniz nedir? Batılı yetkilileri dinlediğimiz zaman, HTŞ'nin El Kaide gibi gruplarla geçmişteki bağlantıları hakkında çok fazla endişe duyuyoruz. Sayın Dışişleri Bakanı, HTŞ sizce geçmişle bağlantılarını kesti mi?" sorusuna, Fidan, 13 yıl Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığı yaptığını hatırlatarak yanıt verdi.
Fidan, İdlib'in coğrafi olarak Türkiye'nin yakınında olduğuna değinerek, "Doğal olarak teröristleri ve terör bağlantılı faaliyetleri yakından takip ediyoruz. HTŞ’nin El Kaide, DEAŞ ve benzeri radikal unsurlardan uzaklaşmak için büyük adımlar attığını düşünüyorum." dedi.
Türkiye'nin Suriye'de tekrar bir iç çatışma görmek istemediğini belirten Fidan, şunları kaydetti:
"Bu nedenledir ki biz tüm muhalif gruplara bir araya gelmeleri ve hep beraber kapsayıcı bir hükümet kurmaları yönünde yapıcı tavsiyelerde bulunuyoruz. Suriye halkının acil ihtiyaçlarının olduğu bir dönemdeyiz, bunlar ötelenemez. Mültecilerin Suriye'ye geri dönebilmelerini sağlamak durumundayız. Şu an orada kurumsal sorunlar da var, bürokrasi ve kamu hizmetleri maalesef çökmüş durumda. Dolayısıyla bunlara tekrar işlerlik kazandırmak gerekiyor. İnsanlara temel hizmetler, sağlık, ulaşım, gıda, eğitim, iletişim bir an önce sağlanmalı. İnsanlar hayatın normalleştiğini ancak bu şekilde hissedebilirler."
- "Bölge yakın geçmişten büyük dersler çıkardı"
Fidan, bu süreçte Rusya ve İran ile görüşüldüğünü ve Türkiye'nin mesajlarının iletildiğini söyleyerek, bölgenin yakın geçmişten büyük dersler çıkardığını belirtti.
Türkiye'nin, Rusya ve İran ile "açık ve dürüst" bir şekilde konuştuğunu vurgulayan Fidan, "Ruslar da İranlılar da uzun zamandır Suriye'de çalıştıkları için rejimin gidişatının kötü olduğunu zaten görüyorlardı. Esad rejiminin sorunlarını yakinen biliyorlardı. Dolayısıyla belirli bir noktada, bizim mesajlarımızın doğru olduğu sonucuna vardılar." diye konuştu.
- "Türkiye'nin Suriye'de herhangi bir tahakküm peşinde olduğu tarzında bir izlenim doğmasını istemiyoruz"
Türkiye'nin, Suriye'deki muhaliflerin büyük bir saldırıya başlayacağından haberdar olmadığını söyleyen Fidan, şu değerlendirmede bulundu:
"Malumunuz, uzun zamandır özellikle HTŞ'nin böyle bir niyeti olduğundan haberdardık. Ancak bizim tutumumuz ve temel kaygımız temelde iki meseleye odaklanmış durumdaydı: Suriye'deki daha büyük istikrarsızlık neticesinde daha büyük göç akını yaşanması ve terör risklerinin artması. Rejimin, özellikle son iki-üç yıldır iyece zayıfladığını biliyorduk. Muhalif güçlerin kuzeyden yapacakları ani bir askeri harekatın bir şekilde başarılı olacağının farkındaydık.
Ancak İranlıların ve Rusların ağır silahlar kullanıp kullanmayacaklarının tabii ki garantisi yoktu. Özellikle de sivilleri hiçbir ayrım gözetmeksizin bombalamaya başlayabilirler, bu da muhaliflerin kontrolündeki yerlerde büyük bir terör, panik ve şok yaratabilirdi. Bunun garantisi yoktu. Ancak son hadisede Şam’a doğru harekete geçmelerinin ardından, bize düşen durumu kontrol altında tutmak ve işin salimen sonuçlanmasını sağlamaktı. Bu nedenle diplomatik adımların ve çabaların özellikle önemli olduğunu düşündük."
Bakan Fidan, son gelişmelerle birlikte Türkiye'nin bölgedeki sorumluluğunun arttığının altını çizerek, Suriye'de yeni kurulan hükümete teknik yardım sağlanması yönünde elinden geleni yapması gerektiğini söyledi.
Suriye'de devlet kurumlarının tamamının çökmüş vaziyette olduğunu hatırlatan Fidan, yeni hükümetin ülkeyi yeniden inşa etmesi için gayretli bir şekilde çalışması gerektiğini aktardı.
Fidan, Türkiye'nin nüfuzunu Suriye'ye halkına daha fazla yardım ve işbirliği için kullanmak istediğini dile getirerek, "Özellikle bölge ülkelerinde Türkiye'nin Suriye'de herhangi bir tahakküm peşinde olduğu tarzında bir izlenim doğmasını istemiyoruz. Biz Suriye'de, diğer kardeş ülkeler ve uluslararası aktörle ile birlikte çalışmak istiyoruz. Bölgedeki bazı ülkelerin geçmişte yaptıkları hatayı tekrarlamak istemiyoruz. Tahakküme kalkışmak, her şeyden önce Suriye halkına karşı saygısızlık olur. İkinci olarak da hiçbir ülke Suriye'nin sorunlarını tek başına çözemez. Bu nedenle hep birlikte çalışmamız gerekiyor." dedi.
- "Kapsayıcı bir hükümet kurmalarını istiyoruz"
Türkiye'nin kalkınma ve siyasi istikrar meselelerinin çözülmesi hususunda, komşuları başta olmak üzere Irak, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerle birlikte çalışılması gerektiğini vurguladı.
Fidan, bölgede bazı gerilimlerin olabileceğini, herkesi memnun etmek ve taleplerini tümüyle karşılamanın neredeyse imkansız olduğunu kaydederek, uluslararası ve bölgesel toplum olarak üzerinde mutabakat sağlanan ilkelere bakılması gerektiğini kaydetti.
Şam'daki yeni hükümetten beklentilere yönelik Fidan, şunları kaydetti:
"Yeni yönetimi başta DEAŞ ve PKK olmak üzere terör gruplarıyla işbirliği içinde görmek istemiyoruz. Komşu ülkelere herhangi bir tehdit oluşturmalarını istemiyoruz. Azınlıklara, Hristiyanlara, Alevilere, Ezidilere, Türkmenlere, Kürtlere kötü davranmalarını istemiyoruz. Kapsayıcı bir hükümet kurmalarını, ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi birliği ve egemenliği sağlamalarını istiyoruz. Bunlar herkesin üzerinde mutabık kaldığı ilkeler. Bence bu ilkeler üzerinde mutabık olan tüm tarafların, Şam hükümetine bu ilkeler doğrultusundaki beklentilerini iletmesi lazım."
Fidan, "ABD'nin YPG'yi destekleyerek bir terör grubunu desteklediğini düşünüyor musunuz?" sorusuna, "Evet" yanıtını vererek, bunun ABD'li yetkililere defalarca, açık açık hatırlatıldığını vurguladı.
Bakan Fidan, "Peki bu politika değişmezse, bu sizi Amerika Birleşik Devletleri ile özellikle de iktidara gelen yeni yönetimle bir çarpışma rotasına sokar mı?" sorusuna da, şu yanıtı verdi:
"İşte bu tam da bizim yıllardır kaçınmaya çalıştığımız şey. Bir yandan terör tehdidi ile mücadele ettik, diğer yandan da ABD ile karşı karşıya gelmemeye özen gösterdik. Bu amaçla Suriye'deki Amerikan güçleriyle bir çatışmasızlık mekanizması kurduk. Böylece terörist hedeflere yönelik operasyonlarımızı, istihbarat ve askeri operasyonlarımızı yürütürken aynı zamanda Amerikalılarla çatışmasızlığı sağladık. Yani diplomatik ve askeri açıdan zorlu bir işti ama şu ana kadar buraya getirdik, ama her zaman büyük bir çatışma riskini göze alarak, çünkü dediğim gibi, onların orada varlığı var, bizim de orada varoluşsal tehdidimiz var. Dolayısıyla şu an her iki taraf da bu sorunun farkında. Buna uygun adımlar atıyoruz. Başkan Trump ilk döneminde bu politikalardan vazgeçilmesi için birkaç kez talimat vermişti ama maalesef o zaman kimse onu dinlemedi."
ABD'nin, Türkiye’den, PKK/YPG'ye karşı büyük bir saldırı başlatmaması talebinde bulunduğu iddialarına yönelik, "DEAŞ ilgili operasyonların aksamaması konusunda hep bir vurgu var. Ancak bizden, kendimize yönelik terör tehdidini ele almamamızı isteyemezler. Zaten böyle bir şeyi dinlemeyiz. Bunu yapamazlar..." yanıtını verdi.
Fidan, başka bir yol bulunması gerektiğini, Türkiye'nin operasyonlara devam edeceğini vurguladı.
- "Netanyahu hükümeti, intihara meyilli bir hükümet"
Bakan Fidan, İsrail'in Golan tepelerindeki işgalini genişletmesine ilişkin, "Olayların ilk günlerinde İsrail tarafından atılan ilk birkaç adım, bazı güvenlik önlemleri gibi okunabilirdi. Ama (İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu hükümetinin işgal altındaki Golan Tepeleri'ndeki nüfusu iki katına çıkardığını açıklamasının ardından olay bence bu yeni bir boyut kazandı." değerlendirmesini yaptı.
"Netanyahu hükümeti bence sadece soykırımcı değil, aynı zamanda intihara da meyilli bir hükümet. Bu hükümet, sadece bölgemizin, Arapların ve Müslümanların geleceğini değil, Yahudi ve İsrail halkının geleceğini de tehdit ediyor." diyen Fidan, Netanyahu hükümetinin gelecek için de büyük, kötü bir miras oluşturduğunu söyledi.
"İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'e kulak verecek olursak, çarşamba günü Esad'ın devrilmesinin ABD ve İsrail'in bir planının sonucu olduğunu söyledi. Yani, sanırım onların bakış açısına göre, '...direniş ekseni' olarak adlandırdıkları 'Bu kırıldı...' diyorlar. Siz bunu nasıl görüyorsunuz?" sorusuna da, Fidan şu yanıtı verdi:
"İranlı dostlarımız kusura bakmasınlar. Biz onlarla bu tartışmayı, belki de bin kez yaptık. Nitekim onların Suriye'deki varlığının Gazze'de büyük bir soykırımı engellemediği görüldü."