ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Libya'da uluslararası toplumun da tanıdığı meşru hükümetin yanında yer almaya ve onlara gerekli desteği vermeye devam edeceklerini belirterek, "Bu zor günlerde biz Libya halkını tabii ki kendi başına bırakamayız." dedi.
Kalın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Libya'da yaşanan iç savaşın herkesi derinden üzdüğünü belirten Kalın, bunun Türkiye'yi de doğrudan ilgilendirdiğini söyledi.
Uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler'in (BM) tanıdığı Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne karşı Hafter güçlerinin yönettiği saldırıların, nisan ayından beri fasılasız sürdüğüne değinen Kalın, şöyle konuştu:
"Muhataplarımızla bir araya geldiğimizde, Libya'da ancak siyasi bir çözümün mümkün olabileceğini, askeri gücü çözümün söz konusu olmadığını ifade ediyorlar. Fakat bakıyorsunuz farklı ülkeler, farklı şekillerde Hafter tarafına yani meşru hükümeti hedef alan kanada birtakım askeri destekler vermeye siyasi ve parasal destekler vermeye devam ediyorlar. Bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler çatısı altında bir Berlin süreci devam ediyor şu anda, bir Libya siyasi mutabakatı çerçevesinde sorunun askeri yöntemlere başvurmadan çözülmesi için bir süreç yürütülüyor. Biz de bu sürecin bir parçasıyız."
Ocak ayında yapılacak toplantıda, şartların olgunlaşması halinde BM çatısı altında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderler düzeyinde zirveye katılmasının öngörüldüğünü anlatan Kalın, "Bu zirve ile ilgili hazırlıklar devam ederken, ocak ayının 2 ya da 3'üncü haftası yapılması planlanıyor." dedi.
Hafter'e daha fazla silah, asker göndermenin, paralı asker ve Wagner şirketi vesaire gibi paravan örgütler ya da şirketler üzerinden askeri destek vermenin, bu süreci sabote etmek anlamına geleceğine dikkati çeken Kalın, "Burada uluslararası toplumun Hafter'e çok net bir mesaj vermesi gerekiyor. Hafter'in bu saldırılarını derhal durdurulması gerekiyor. Aksi halde Trablus'ta Misrata'da Sirt'de ve Libya'nın diğer bölgelerinde çok daha kanlı bir iç savaşın yaşanması kaçınılmaz hale gelecektir. Biz burada uluslararası toplumun da tanıdığı meşru hükümetin yanında yer almaya ve onlara gerekli desteği vermeye devam edeceğiz. Bu zor günlerde biz Libya halkını tabii ki kendi başına bırakamayız" ifadelerini kullandı.
Kalın, bu çerçevede 27 Kasım'da Libya Meşru Hükümeti ile Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması ve Deniz Yetki Alanları ve Kıta Sahanlığı Anlaşmasını imzaladıklarını hatırlattı.
Bu, iki anlaşmadan da büyük rahatsızlık duyan çevreler olduğuna dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:
"Halen tepkilerden bu anlaşmanın, estirdiği rüzgarın ya da kaldırdığı dalganın boyutlarını görmek mümkün. Bunu anlamakta bazen zorlanıyoruz. Yani başka ülkeler Libya'yla ya da Libya başka ülkelerle bu tür ikili anlaşmalar yaptığında bu sert tepkiyi göstermeyen çevrelerin, Türkiye bu anlaşmayı yaptığında böyle bir tavır içerisine girmesi anlaşılabilir bir şey değil. İki egemen ülke arasında imzalanmış bir anlaşmadan bahsediyoruz. Üçüncü ülkelere tehdit teşkil etmeyen bir karşılıklı güven, iş birliği, askeri eğitim anlaşmasından bahsediyoruz. Ama kopartılan gürültüye baktığınızda işte 'Türkiye Libya girecek', 'Libya'yı işgal edecek', 'Oradaki barış sürecini sabote edecek' gibi birtakım haksız ithamların, iddiaların ortaya atıldığını görüyoruz. Bunların hangi çevrelerden geldiğini tahmin etmek zor değil. Bunları da sizin, kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Ama hem Askeri Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması hem de Deniz Yetki Alanları Anlaşması öncelikle kendi ulusal çıkarlarımızı bir kazan-kazan perspektifinden Libya ile birlikte teminat altına alma çabasının sonucudur."
- "Anlaşmaların üçüncü tarafları rahatsız edecek bir boyutu normalde yok"
Türkiye kadar Libya tarafının da burada kazançlı olduğunun altını çizen Kalın, "Özellikle bu deniz yetki alanları konusunda Doğu Akdeniz'de yapılacak sismik araştırmalar, bulunan enerji kaynaklarının çıkartılması işletilmesi paylaşılması konularında Libya ile son derece şeffaf, kuralları, kanunu, çerçevesi belli olan bir anlaşma yaptık. Dolayısıyla bunun yine üçüncü tarafları rahatsız edecek bir boyutu normalde yok." diye konuştu.
Kalın, Doğu Akdeniz'de Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan gibi başka ülkelerin dörtlü bir araya gelip Türkiye'yi tamamen dışarıda bırakarak, kendi aralarında birtakım toplantılar, anlaşmalar yaptıklarında, projeler geliştirdiklerinde bunlara kimsenin tepki vermediğini anlattı.
"East-Med" diye Türkiye'yi bypass eden bir boru hattından bahsedildiğine değinen Kalın, "Ekonomik, finansal olarak son derece irrasyonel, pahalı, uygulaması neredeyse imkansız olan bir projeyi sadece Türkiye'yi dışarıda bırakmak için bir müddettir değerlendiriyorlar ama bunun ekonomik olarak fizibıl olmadığını gördükleri için de bir türlü adım da atamıyorlar. Bütün bu süreç yaklaşık bir yıldır devam ediyor." dedi.
- "Türkiye'nin yaptığı anlaşmanın meşruiyetini sorgulamak da kimsenin haddine değil"
Kalın, bunlar yaşanırken, Türkiye'nin Libya ile anlaşma yaptığı anda "Türkiye'nin uluslararası hukuka aykırı hareket ettiği"ne dair birtakım iddiaların dile getirildiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi hesaba katmayan hiçbir planın hayata geçmesi mümkün değildir. Aslında bu bizim Libya'yla geçtiğimiz 10 yılda yaptığımız birçok anlaşmanın mütemmim cüzlerinden birisidir. Devlette süreklilik esastır. Kaddafi döneminde de yapılmış anlaşmalar vardı. Şimdi bu hükümetle de yapılan iki anlaşma var. Bu hükümetin başka ülkelerle yaptığı, İtalya, Fransa ile yaptığı başka anlaşmalar da var. Kimse onların meşruiyetini sorgulamazken, Türkiye'nin yaptığı anlaşmanın meşruiyetini sorgulamak da kimsenin haddine değil. Ama genel bir prensip olarak Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi dışarıda bırakarak orada bir barış, huzur ve istikrar ortamının tesis edilemeyeceğini de herkesin bilmesi gerekiyor."
- "Türkiye'nin güvenliği Misak-ı Milli sınırları ötesinde başlıyor"
Zaman zaman dile getirilen "Türkiye buralara niye giriyor, niye taraf tutuyor" gibi eleştirileri de anlamak da zorlandıklarını belirten Kalın, Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilen herkesin çok açık ve net bir şekilde görebileceği gibi Türkiye'nin güvenliğinin Misak-ı Milli sınırları ötesinde başladığını belirtti.
Kalın, şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin dört bir tarafını güvence altına alacaksak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının barış, güven, huzur ve istikrar içinde yaşamasını teminat altına alacaksak, ki devlet olarak bizim bir görevimiz önceliğimiz budur, bu güvenlik çemberini çok daha geniş bir ağda çizmek zorundayız. O yüzden Libya'da olup bitenler bizi ilgilendirir. Suriye'de olup bitenler, Irak'ta olup bitenler Balkanlar'da, İran'da, Afganistan'da, Kafkaslar'da yani çevremizde olup biten hadiselere bizim bigane kalmamız, duyarsız kalmamız elbette mümkün değil. Attığımız adımları da biz hiçbir zaman tek taraflı, emperyalist birtakım güdülerle, saiklerle atmıyoruz. Sürekli karşı tarafta görüşerek, eşit aktör muamelesi yaparak, kazan-kazan ilkesine dayalı ilişkiler geliştiriyoruz."
Kalın, bunu Irak'la İran'la ve diğer bütün komşu ülkelerle yaptıklarını anımsatarak, "Burada da sahada ve masada güçlü olmak Türkiye açısından bir tercih değil, bir zorunluluktur. Dolayısıyla Libya konusunu da bundan sonra biz yakın bir şekilde izlemeye devam edeceğiz. Suriye'deki gelişmeleri de yakın bir şekilde izlemeye devam edeceğiz. Umarız 2020 yılı hem bu çatışma bölgelerinde hem de geniş coğrafyamızda, Balkanlar'da Kafkaslar'da Kuzey Afrika'da İslam dünyasında ve bütün dünyada, barışın huzurun hakim olduğu bir yıl olur." değerlendirmesinde bulundu.
- "Oradaki sıcak gelişmelere bağlı olarak böyle bir tezkere ihtiyacı doğabilir"
Gazetecilerin sorularını da yapıtlayan Kalın, 3600 ek göstergeye ilişkin çalışmaların hangi durumda olduğuna ilişkin soru üzerine bu toplantıda 3600 ek gösterge konusunun gündeme gelmediğini belirtti.
Bir gazetecinin, Libya Mutabakatı çerçevesinde Meclis'in bir yetki tezkeresi hazırladığını belirterek, "Bu çerçevede Mehmetçik, oradaki operasyonlara girecek mi yoksa Libya'daki askerlere eğitim için mi orada olacak?" şekindeki sorusuna ise bunun Meclisin uhdesinde olduğunu belirtti.
Kalın, Lübnan, Afganistan, Irak gibi diğer yerlere asker gönderme konusunda Meclisin bir yetkilendirme yapması gerektiğini anımsatarak, şunları kaydetti:
"Oradaki sıcak gelişmelere bağlı olarak böyle bir tezkere ihtiyacı doğabilir. Mecliste bununla ilgili bir çalışma yürütüyor. Tezkerenin içeriği hakkında şu anda benim bir şey söylemem doğru olmaz, bu Meclisin yetkisinde. O ihtiyaçlara göre yapılan anlaşma çerçevesinde şekillenecek bir tezkere. Tabii biz prensip olarak meşru uluslararası toplumun tanıdığı Libya hükümetinin ve Libya halkının yanında olmaya devam edeceğiz. Bunun gerektirdiği adımları da atmaktan sarfınazar etmeyiz. Bu askeri eğitim şeklinde olabilir, bu başka alanlarda destek şeklinde olabilir, siyasi destek şeklinde olabilir."
Kalın, Libya'da iç çatışmalar devam ederken, Kaddafi dönemi ve hemen sonrasında da orada birçok tahliye harekatı yaptıklarını anımsatarak, "Yaralıları getirdik, burada eğittik. Bizim orada geniş bir alana yayılan ilişkilerimiz var, ekonomik ilişkilerimiz var. Yıllarca Türk firmaları oralarda çok önemli ve müteahhitlik projelerine imza attılar. Dönem dönem işte borç, harç meseleleri oldu, paralarını alamadılar, dönem dönem bunlar halledildi. Şu anda da mevcut şartları dikkate aldığınız zaman Libya gibi, yani çatışmaların halen devam ettiği, devlet otoritesinin henüz tam manasıyla kurulmadığı bir ortamda bile iyi, kötü ilişkiler ekonomik anlamda da devam ediyor. Dolayısıyla burada Libya halkının barış, huzur ve refahını sağlayacak gerekli adımları neyse onları atma konusunda da biz tabii ki Meclisle de yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz."
(Sürecek)