Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM 74. Genel Kurulu'na hitap etti

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: (2)- "(Suriye'de güvenli bölge) Bu bölgenin derinliğini Deyrizor-Rakka hattına kadar indirebilirsek ülkemizden, Avrupa'dan ve dünyanın diğer bölgelerinden kendi topraklarına geri dönecek Suriyeli sayısını 3 mily

NEW YORK (AA) - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’deki güvenli bölge konusuna ilişkin, "Bu bölgenin derinliğini Deyrizor-Rakka hattına kadar indirebilirsek ülkemizden, Avrupa'dan ve dünyanın diğer bölgelerinden kendi topraklarına geri dönecek Suriyeli sayısını 3 milyona kadar çıkarabiliriz." dedi.

Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul Salonu'nda, BM 74'üncü Genel Kurulu Genel Görüşmeleri Açılışı'nda yer aldı ve Genel Kurul'a hitap etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sadece bu yılın ilk 8 ayında 32 bin düzensiz göçmeni denizlerde boğulmaktan kurtardık, Suriyeliler dışındaki 58 bin düzensiz göçmeni ülkesine gönderdik." bilgisini paylaştı.

Buna rağmen diğer bölgelerden gelenlerle birlikte bugün Türkiye'nin "5 milyon mazlumu topraklarında barındırdığını" ifade eden Erdoğan, sığınmacılar için fedakarca yürütülen bu çalışmalarda Türkiye'nin tek başına bırakıldığını söyledi.

"Suriye'de, ne rejimin ne PKK/YPG'nin ne de DEAŞ'ın kontrolündeki yerlere geri dönüş olmuştur." değerlendirmesinde bulunan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu ülkeden kaçanların geri döndüğü tek yer Türkiye'nin güvenli hale getirdiği bölgelerdir. Bugün Suriye'deki insani krizin çözümünde dikkatle üzerine eğilmemiz gereken önümüzde üç önemli husus vardır. Birincisi, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin tesisi konusunda kritik bir süreç olarak gördüğümüz Anayasa Komitesi'nin etkin ve verimli bir şekilde çalıştırılmasıdır. Geçtiğimiz hafta başında Rusya ve İran'la birlikte bu konuda Ankara Zirvesi'nde aldığımız kararla çok önemli bir başarıya imza attık. Suriye'de kalıcı siyasi çözüme ulaşıldığında, bu ülkenin toprak bütünlüğü de kendiliğinden tesis edilmiş olacaktır."

- "Birtakım aksiliklere rağmen hala geçerliliğini korumakta"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ikinci önemli hususun, İdlib'deki muhtemel katliamların ve yaklaşık 4 milyon kişilik potansiyel göç dalgasının önüne geçilmesi olduğuna işaret etti. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu konuda Rusya ile Soçi'de vardığımız mutabakat, birtakım aksiliklere rağmen hala geçerliliğini korumaktadır. Türkiye'nin yeni bir göç dalgasını daha karşılamaya ne tahammülü ne de imkanı vardır. Bu sebeple İdlib'de güvenliğin ve istikrarın sağlanması hususunda tüm ülkelerin Türkiye’nin çabalarına destek vermesini bekliyoruz.

Üçüncü önemli konu, Suriye'nin dörtte birini işgal eden ve sözde Suriye Demokratik Güçleri adıyla meşrulaştırılmaya çalışılan Fırat'ın doğusundaki PKK/YPG terör yapılanmasının ortadan kaldırılmasıdır. Tüm terör örgütlerine aynı mesafeden bakan bir anlayışı yerleştirmeden Suriye meselesine kalıcı çözüm bulamayız."

- "Dönecek Suriyeli sayısını 3 milyona kadar çıkarabiliriz"

ABD ile burada bir güvenli bölge oluşturulması konusundaki görüşmelerin sürdüğünü bildiren Erdoğan, "Niyetimiz, ilk etapta 30 kilometre derinliğinde ve 480 kilometre uzunluğunda bir barış koridoru tesis ederek uluslararası toplumun desteğiyle burada 2 milyon Suriyelinin iskanını sağlamaktır." dedi.

Erdoğan, haritadan göstererek, "Şu güvenli bölge ilan edildiğinde, bu güvenli bölgeye biz rahatlıkla 1 ila 2 milyon arasında göçmeni, mülteciyi yerleştirme şansına sahibiz. Burada gerek Amerika gerekse koalisyon güçleri Rusya, İran hep birlikte el ele vermek suretiyle, bu güvenli bölgede bu mültecileri çadır kentlerden, konteyner kentlerden çıkartıp buraya yerleştirebiliriz. Bunun adımlarını birlikte atmak lazım. Bunu tek başına Türkiye kaldıramaz. Şayet bugün bu noktada bir adımı atmamız lazım. Bu bölgenin derinliğini Deyrizor-Rakka hattına kadar indirebilirsek, ülkemizden, Avrupa'dan ve dünyanın diğer bölgelerinden kendi topraklarına geri dönecek Suriyeli sayısını 3 milyona kadar çıkarabiliriz." diye konuştu.

- "Uluslararası konferans planlıyoruz"

Bu konuda Türkiye'nin gerekli hazırlıkları yapmaya başladığını açıklayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ülkemizin öncülüğünde, Lübnan, Irak ve Ürdün'ün de katılımıyla bu çerçevede bir uluslararası konferans planlıyoruz. Aralık ayında Cenevre'de gerçekleştirilecek olan ve eş başkanlığını üstleneceğimiz Küresel Mülteci Forumu'nun başarısına da önem veriyoruz. Güvenli bölgelere dönüşleri desteklemek için Birleşmiş Milletler öncülüğünde bir bağışçılar konferansı düzenlenebileceğini düşünüyoruz."

Geçen yıl BM'de kabul edilen Küresel Göç Mutabakatı ve Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakat'ın da etkin şekilde işletilmesine ihtiyaç olduğunun altını çizen Erdoğan, Suriye'de, hakka, hukuka, vicdana uygun şekilde sağlanacak istikrar ve güven ortamının, komşusu Irak'ı da hem DEAŞ hem PKK tehdidi bakımından rahatlatacağını belirtti.

Erdoğan, "Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonundan, tüm dünyayı, Suriye’deki bu insani krizi durdurmak için inisiyatif almaya, çabalarımızı desteklemeye davet ediyorum." çağrısında bulundu.

- Kıbrıs meselesi ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz ile ilgili hak ve menfaatleri

Akdeniz havzasının, Suriye krizinin tetiklediği göçmen trajedilerinin yanında, Doğu Akdeniz'deki gelişmeler nedeniyle daha başka sorunlarla da karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Erdoğan şunları kaydetti:

"Kıbrıs meselesi, 50 yıldan uzun süredir devam eden müzakerelere rağmen Rum tarafının uzlaşmaz tavrı sebebiyle çözüme kavuşamamıştır. Rum tarafı, Kıbrıs Türkleriyle siyasi gücü ve refahı paylaşmayı reddeden, adaletsiz ve hakkaniyetsiz bir dayatma siyaseti izliyor. Türkiye, derin tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğu Kıbrıs Türk halkının uluslararası antlaşmalara dayalı garantörüdür. Aynı şekilde Yunanistan, İngiltere garantörüdür. Kıbrıs'taki sorunun, 'sıfır güvenlik, sıfır garanti' şartıyla çözüleceğini ileri sürenlerin, en başından kötü niyetli oldukları ortadadır. Türkiye olarak, Kıbrıs Türk halkının güvenliğini ve haklarını teminat altına alan bir çözüm bulunana kadar çaba göstermeye devam edeceğiz. Diğer taraftan, Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarını, 'kazan-kazan' anlayışıyla önemli bir iş birliği fırsatı olarak görüyoruz. Bölgedeki bazı ülkeler ise bizim bu makul tavrımıza rağmen tek taraflı adımlarla, enerji kaynaklarını birer sorun ve çatışma alanı haline dönüştürmeye çalışıyor. Doğu Akdeniz'de, hem Türkiye'nin, hem de Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve çıkarlarını sonuna kadar koruyacağız."

Erdoğan, iş birliğini ve adil bir paylaşımı esas alan her türlü teklife Türkiye'nin kapısının sonuna kadar açık olduğunu dile getirdi.

- "Libya'nın güçlenmesi hem Kuzey Afrika'yı hem de Avrupa'yı rahatlatacaktır"

Akdeniz’in bir diğer kritik bölgesi olan Libya'da da halkın özgür iradesine dayalı demokratik bir yönetimin tesisi ile ülkede güvenliğin ve istikrarın sağlanması konusunda gayret gösterdiklerini ifade eden Erdoğan, "Libya'nın siyasi ve ekonomik açıdan güçlenmesi hem Kuzey Afrika'yı hem de Avrupa'yı rahatlatacaktır. Bu ülkedeki çözümün, Libya halkının tercihlerine saygı gösterilmesinden geçtiğine inanıyoruz." değerlendirmesini yaptı.

Yemen'e ve Katar'a yönelik müdahalelerin, hem insani, hem ekonomik olarak ağır sonuçlar doğurduğuna işaret eden Erdoğan, petrol üretim tesislerine saldırılar nedeniyle yeniden alevlenen bölgedeki krizin bir an önce çözülmesinin herkesin özlemi olduğunu kaydetti.

Erdoğan, gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın geçen yıl katledilmesiyle ile ilgili yargı sürecinin ülkesinde hala devam ettiğini hatırlatarak, Türkiye'nin olayın takipçisi olmaya devam edeceğini söyledi.

Muhammed Mursi'nin vefatına da değinen Erdoğan, "Mısır'ın seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın mahkeme salonunda çırpınarak ölmesi ve ailesinin defnine bile müsaade edilmemesi de içimizde kanayan bir yaradır. Bölgenin adalete ve hakkaniyete olan derin ihtiyacının adeta birer sembolü olmuştur." diye konuştu.

Erdoğan, İran konusunda da "İran'ın faaliyetleriyle ilgili tartışmaların ve bu ülkeye yönelik tehditlerin de bir an önce rasyonel bir zeminde çözüme kavuşturulmasını temenni ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

- "İsrail doyuyor mu, hayır doymuyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada adaletsizliğin en çok yaşandığı yerlerden birisinin, İsrail işgali altındaki Filistin toprakları olduğuna dikkati çekerek, şöyle konuştu:

"Daha birkaç gün önce sokaktaki masum bir Filistinli kadının İsrail güvenlik güçleri tarafından alçakça öldürüldüğü görüntüler bile vicdanları harekete geçiremiyorsa artık sözün bittiği yerdeyiz demektir. Ben merak ediyorum bu İsrail neresidir, acaba bu İsrail'in toprakları nereleri kapsıyor, 1947'de İsrail neresiydi, bunun ardından acaba 1949, 1967'de İsrail neresiydi ve şu anda İsrail neresi?" diye sordu.

Erdoğan, bölgeye ilişkin haritaları göstererek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sene 1947, neredeyse burada İsrail yok gibi, tamamı Filistin... Sene 1947 paylaşım planı var ve Filistin küçülüyor, İsrail büyüyor. Geliyorum 1967'ye, 1949'la birlikte İsrail büyüyor, Filistin küçülüyor. Geliyorum bugüne, güncel durum şu an artık adeta Filistin yok, neredeyse tamamına yakını İsrail. İsrail doyuyor mu, hayır doymuyor. İsrail şimdi de kalanını almanın gayreti içerisinde. Peki Birlemiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin, Birlemiş Milletler'in İsrail ile almış olduğu bunca karar var, bu kararlar uygulamaya geçiyor mu, hayır geçmiyor. Peki o zaman Birlemiş Milletler ne işe yarıyor. O zaman bu çatının altında bizler, aldığımız kararlarla tesirli olamıyorsak adalet nerede temerküz edecek? İşte sıkıntımız burada."

Erdoğan, mevcut İsrail yönetiminin, bu cinayetlerinin yanı sıra Gazze'deki insanlık dışı abluka, yasadışı yerleşim faaliyetleri, Kudüs'ün tarihi ve hukuki statüsüne yönelik saldırılar gibi eylemleriyle de uluslararası hukukun ötesinde insanlığın tüm değerlerini ayaklar altına aldığını söyledi.

(Sürecek)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Siyaset Haberleri