E. Mucteba Kerim'in haberi Boston/haberabd.com
T. C. Boston Başkonsolosu Ceylan Özen Erişen resmi konutunda görev bölgesindeki Türk toplum temsilcileri ve vatandaşlara iftar verdi.
Kuran-i Kerim ve ardından okunan ezan ve New York Din Ateşesi Sinan Dedeler'in duasıyla ile başlayan iftar yemeğinde ev sahibi Boston Başkonsolosu Ceylan Özen Erişen duygu yüklü bir konuşma yaptı. Erişen konuşmasında "Saygıdeğer Misafirlerimiz,
Kıymetli Dostlarımız,
Bugün burada, bir diğer mübarek Ramazan gününde sizlerle birlikte olmaktan mutluyuz, gururluyuz.
Boston’da dalgalandırdığımız Türk bayrağının altında iftar soframızı paylaşmak sofranın bereketini arttırsın.
Başkonsolosluğumuzun görev bölgesinde erişebildiğimiz ve erişemediğimiz tüm Türklerin huzuru, sağlığı, birlik ve beraberliği, neşesi ve keyfi bol ve daim olsun.
Allah hepimize, tek başımıza ya da birlikte karşılaştığımız güçlüklerle başetme gücü versin; bayrağımızı bu yabancı topraklarda her daim gururla, alnımızın akıyla dalgalandırmayı nasip eylesin.
Tüm bu duygu ve temennilerle sizleri şahsım, ailem ve Türkiye Cumhuriyeti Başkonsolosluğu adına saygıyla ve sevgiyle selamlarım. Hepiniz hoşgeldiniz! İyi ki geldiniz!
Bir araya geldiğimiz bu hayırlı vesileyle, aklımı ve kalbimi meşgul eden bazı gözlemlerimi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim. Keza Ramazan sadece bedenlerimizi eğittiğimiz bir ay değil, içimize dönüp, ruhlarımıza ve kalbimize çeşitli sorular sorduğumuz bir tefekkür dönemi kanımca.
Öncelikle, burada, Başkonsolosluğumuzun görev alanı olan New England’ın altı eyaletinde yaşayan, sayıları 20 bini bulan Türklerin yaşadıkları memleket hasretini, Amerika’da karşılaştıkları büyük küçük çeşitli zorlukları biliyoruz, sizler de sağolun bizlerle paylaşıyorsunuz. Yabancı bir ülkede yaşamanın tüm güçlüklerine karşılık, burada bulunan herkes, bir yandan da Türklüğünü, ülkesinin adını, geleneklerini, göreneklerini en güzel şekilde yaşatmaya ve tanıtmaya gayret ediyor. Bu çabalarınızı gördüğümüzde gururlanıyoruz, umutlanıyoruz.
Türk insanının bilgisi, görgüsü, ailevi değerleri, çevresine, konusuna komşusuna verdiği kıymet, dünyanın neresine giderse gitsin kendini gösterir. Barışçıl bir şekilde yaşamak, kimsenin huzurunu kaçırmamak, yardıma ihtiyacı olanın yardımına koşmak, soframızı paylaşmak, bizden farklı olanı yadırgamamak, dışlamamak, herkese kucak açmak biz Türklerin tabiatının parçasıdır.
Binlerce yıllık geçmişimizde, hep bağımsız devletler kurmak, büyük bir devlet geleneğini geliştirmek, yaşatmak ve bugüne kadar getirmek bize nasip olduysa, temelini hep Türk insanın bu hasletlerinde aramak gerekir.
Herkesin imrendiği, görenin hayran kaldığı ve bir daha görmek istediği çok güzel bir memleketimiz var. Sanatımız, kültürümüz, mutfağımız, misafirperverliğimiz anlatmakla bitmez. Bizler de yurtdışında, ister resmi görevliler olsun, ister sivil vatandaşlar olsun hepimiz, bu güzel kültür ve medeniyetin temsilcileriyiz. Karşılaştığımız her Amerikalı, Brezilyalı, Alman, Meksikalı, Suudi, Mısırlı, bizleri güzel ülkemin birer temsilcisi olarak görür. Ve bizden bu temsil görevine yakışır hal, davranış ve yaşam tarzını kendilerine göstermemizi bekler.
Ancak hepimiz biliyoruz ve tecrübe ediyoruz ki bu görevleri yerine getirmek git gide zorlaşıyor. Bu zorluklar da bizimle değil, dünyadaki gidişatla ilgili.
Dünya nüfusu artıyor, ama mesafeler kısalıyor, yeryüzü küçülüyor.
Dünyanın ücra köşesinde meydana gelen bir hadise, aynı gün kilometrelerce uzaklıkta hissediliyor. Üçüncü Dünya Savaşı çok şükür çıkmadı. Ancak, evinden barkından olan insanların sayısı dünyada rekor seviyelere ulaştı. Bunların kimisi savaş ve çatışmalardan kaçıyor, kimisi açlıktan, kuraklıktan, sefaletten, giderek dayanılmaz hale gelen sıcaklardan ya da sellerden…..
Bilginin hiç olmadığı kadar bol, devasa ve ulaşılabilir olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ama bilgisizlik, cehalet ve ilgisizlik de bir o kadar artıyor. Yalan ve uydurmaların bize bilgi diye pazarlandığı, sosyal medya ve yeni teknolojilerle özel hayatlarımızın didiklendiği ve hatta ticari mal gibi kullanıldığı bir karmaşanın içindeyiz.
Her devrin bir adı vardır. Bundan önceki devre Soğuk Savaş diyorduk. Soğuk Savaş bittiğinden bu yana geçen çeyrek asırdan sonra nihayet içinde yaşadığımız döneme bir isim bulanlar oldu: Karmaşa Çağı. Age of Comlexity.
Böyle bir dönemde, bizler gibi büyük bir dünya medeniyetinin mirasçısı olan Türklere çok görevler düşüyor.
Osmanlı ve ondan önce gelen büyük devletler ve imparatorluklar, sadece askeri ya da ekonomik güçle kurulmadı: bir medeniyet vizyonu ve tasavvuru ile kuruldu. Modern Türkiye Cumhuriyeti de bu sene 100. Yıldönümünü idrak ettiğimiz Kurtuluş Mücadelesinin ardından, yine bir medeniyet projesi olarak hayata geçti.
Kök saldığımız topraklar, bize hem Doğuyu, hem Batıyı, hem Kuzeyi hem de Güneyi aynı anda anlama, kucaklama ve kendi değerlerimizle harmanlama şansı verdi.
Şimdi tüm bu zenginliğimizi, maneviyatı giderek zayıflayan, maddi veçhesi ise giderek çetrefil hale gelen dünyamızı daha iyi bir yer haline getirmek için kullanma zamanının geldiğine inanıyorum.
Burada Boston’da, dünyanın en büyük bilim ve teknoloji merkezlerinden birinde bulunuyoruz. Keza Connecticut, ABD’nin dünya liderliğini ele almasına yol açan çok sayıda endüstrinin evsahibi. Dünyanın her yerinde gençler, Harvard’da, Yale’de ve buradaki yüzlerce üniversitede bir yer kapabilmek için yarışıyor. Ve tüm bu bilim merkezlerinde, aklımızı ve ruhumuzu robotlara transfer etmenin, aldığımız her nefesi ve attığımız her adımı dev teknoloji şirketlerinin önüne sermenin tehlikeleri inceleniyor, her sabah, her akşam. Diğer yandan da hayatlarımızı kökünden değiştirecek olan bu teknolojilerde ABD’nin üstünlüğünü nasıl sağlayacağı, koruyacağı ve her birimizin hayatını nasıl yöneteceği inceleniyor, konuşuluyor.
Biz Türkler, özellikle de burada Amerika’da yaşayan Türkler, tüm bu değişimin ve dönüşümün doğru tarafında yer almalıyız, katkı yapmalıyız, yönlendirmeliyiz.
Biliyorsunuz ben mesleğim gereği dünyanın pek çok yerinde bulundum. Pek çok farklı hayat şekillerine, insanlık hallerine tanıklık ettim. Bu tecrübelerden sonra emin olduğum bir şey var: hakikat, doğruluk ve aydınlık, insanın kalbinde ve ruhundadır. İnancına, Yaradan’ına sığınan, kalbini ve ruhunu maddiyatın geçici pırıltısı değil, maneviyatın ışığı ile aydınlatan ve ferahlatanların sırtı yere gelmez. Hele de teknolojinin hayatlarımızın her alanına hükmetmeye başladığı bu dönemde inancımızın yol göstericiliğine ihtiyacımız büyük.
Ancak şunu da unutmamak lazım: madem yaşadığımız dünyayı iyileştirmek ve güzelleştirmek, değerlerimizi yaşamak, yaşatmak, zenginliğimizi gelecek nesillere aktarmak için maneviyat tek başına yeterli değil; bu dünyada atacağımız adımlar, kalkışacağımız somut işler de bir o kadar önemli.
Madem Türkler olarak bizim yaşadığımız aleme, bu alemi iyileştirmek gibi bir borcumuz var, Allah-u Teala bize adeta öyle bir görev vermiş, o zaman bizim de ona göre yaşamamız lazım. İçinde yaşadığımız ortamı çok iyi idrak etmemiz, çocuklarımızın bu ortamdan en fazla yararlanabilecekleri şekilde fırsatları değerlendirmemiz, başkalarının yaptığı icatlarla yönlendirilmek yerine, bilimsel ve sanatsal yaratıcılığımızla yön verenler arasında yerimizi almamız şart. Nasıl ki İngilizceyi öğrenmemiz gerekiyor, aynı şekilde: buradaki siyaseti, kanunları, ekonomik düzeni en iyi şekilde öğrenip, anlayıp, bunların bir parçası olmamız gerekiyor. Çocuklarımızın buradaki en iyi okullara, üniversitelere gitmeleri için seferber olmamız gerekiyor.
Bunu yapanlarımız da var yapamayanlarımızla. Ama ben inanıyorum ki, erkeğiyle kadınıyla, genciyle yaşlısıyla bizler, Allah’ın izniyle ve yardımıyla, Amerika’daki hayatlarımıza en iyi şekilde yön verip üstüne bir de herkese örnek olabiliriz. Kolay değil, zor. Ama zoru başarmak bizim hamurumuzda var, yazgımızda var.
Biz de Başkonsolosluk olarak yanınızdayız. Buradaki Türk toplumunun hayatını, sadece konsolosluk hizmetleri anlamında değil, sosyal, ekonomik ve kültürel her anlamda nasıl daha da iyi bir hale getirebileceğimizin yollarını arıyoruz. Altı eyaletteki Türklerin birbirinden haberdar olması, birinin bir ihtiyacını diğerinin karşılama imkanı varsa harekete geçebilmesi için, aynı olduğumuz noktalarda birlik içinde hareket etmek, farklı olduğumuz noktalarda da farklılıkları zenginliğimiz haline getirebilmek için bazı somut projeleri de hayata geçirmeye çalışıyoruz. Tabii tüm bunları başarmak için asıl olan Türk sivil toplumunun istek ve kararlılığıdır. Ben zamanla bu istek ve kararlılığın daha da pekişeceğine inanıyorum.
Annem bana çocukken yemekte konuşulmaz derdi.
Sözlerimi burada bitirirken, evvelsi Pazar günü, 12 Mayıs’ta yaşadığımız üzücü olayı da anmadan geçemeyeceğim. Haydar Bey, Mikail Bey, Sinan Bey, New Haven Diyanet Camiinde tüm emeği geçenlere, kundaklama girişiminden etkilenen herkese, kısacası tüm Camiamıza büyük geçmiş olsun.
Maalesef kutsal mekanlara saldırmak, insanları maneviyatlarından zedelemeye çalışmak, dünyada hiç istemediğimiz yaygın bir olgu haline geldi. Bundan da en çok etkilenenler Müslüman toplumlar ve Türkler.
Can kaybımız ve yaralımız çok şükür ki yok. Dünyada bu tür saldırıların bazılarının facialarla sonuçlandığını kalbimiz acıyarak görüyoruz. Maddi hasar var, ama bu bizi yıldırmaz, cesaretimizi kırmaz. İnşallah bu zor günleri de geride bırakacağız. New Haven’daki Türk toplumu, çevresiyle barış ve huzur içinde yaşamaya, oradaki siyasi yöneticilerden mahallesindeki komşusuna kadar herkesin sevgi ve takdirini kazanmaya devam edecek.
Hepiniz tekrar hoşgeldiniz, hayırlı Ramazanlar!" dedi.
Iftar yemeğine TASC Başkanı Dr. Halil Mutlu, Müsiad Boston Temsilcisi Kemal Bozkurt, New York Din Ateşesi Sinan Dedeler ile Diyanet İmamları ve kalabalık bir vatandaş grubu katıldı.
New York Din İşleri Ateşesi Sinan Dedeler'in Başkonsolos Ceylan Özen Erişen'e hediye takdim ettiği gecede ayrıca geçen hafta kundaklanan Connecticut'taki New Heaven Diyanet Camisinin Başkan'i Haydar Elevli'nin 12 yaşındaki kızı Hayrünnisa Eleveli'nin ezbere okuduğu uzun şiir dakikalarca alkışlandı.