Yönetim şekliniz ister monarşi olsun ister oligarşi, ister teokrasi olsun ister aristokrasi. Eğer mesele Devlet denen, insan-toprak-egemenlik ilişkilerini düzenleyen tüzel varlığın idaresi ise, Siyaset, konuşmanız gereken mefhumların başında gelir. Her ne kadar Siyaset özelde, Devlet idaresi üzerinden okünsa da aslında birden fazla insanın yaşadığı, karar alma, idare etme, sorumluluk belirleme vb toplum yönetimi ile ilgili olayların bütünüdür. Bu zaviyeden bir ailedeki ilişkiler dahi Baba erkil- Ana erkil, çekirdek aile, geniş aile vb tanımlamalarla toplumun belki de en küçük kümesindeki karar vericiler, kural koyucular bağlamında bir siyaset örneğidir. Nihayetinde ortada bir yöneten, yönetilen ve yazılı olsun-olmasın kanunlar koyan bir merci söz konusudur. Bu, baba- ana, dede ya da ailenin sözü dinlenir büyüğü de olabilir. Ortada bir yönetim söz konusu ve bu yönetim de doğal olarak siyasi iradesini gösterir. Özgürlükçü olabileceği gibi, baskıcı da olabilir.
Dernek, sendika, vakıf cemaat örgütlenmelerinde de durum farksız sayılmaz aslında. Nihayetinde ortada bir gurup ve bu gurubdan aldığı güç-yetki ile o gurubu yöneten-yönlendiren yani siyaset yapan bir zümre sözkonusu. Bu yönetici zümrenin siyaset biçimine göre isimlendirmeler, tanımlamalar yaparız. Seküler bir örgütlenme olan işçi sendikasını ya da futbol kulübünü yıllarca tek başına etki altına alıp kadrolarıyla yöneten ve bundan dolayı despotlukla suçlanan kişinin siyaset yapması gibi, secüler olmayan bir örgütlenme tarzındaki cemaatleri de bir kişi ya da zümrenin şekillendirip, düzenleyip ve yönetmesi siyasi bir iradedir. Dolayısı ile yöneten ve yönetilenin olduğu yerde devreye giren siyaset, aslında ister secüler olsun ister teokratik tüm yapılanmaların içinde vardır. Bu zaviyeden, sosyal varlık olan insan, hayatının her döneminde farklı boyutlarıyla siyasetle tanışmış, siyaseti yaşamıştır. Yani siyasetle isim olmaz demek bir yönü ile insanın doğasına aykırıdır.
Modern cumhuriyetin kuruluş öncesi ve sonrası tüm idarecilerinin siyaset yapıyor olmalarına rağmen, genelde Türkiye siyasi hayatını çok partili döneme geçilmesiyle birlikte değerlendirmeye alırız. Bir nevi tek parti döneminde adeta siyaset yokmuş gibi davranır siyasetin getirisi-götürüsü, siyasetin kirlenmesi, yozlaşması vb konuları çok partili hayata geçilmesiyle beraber irdelemeye başlarız.
Türkiye siyaset tarihinde Oligarşik bir anlayışı ifade eden tek parti döneminin atlanarak, Demokrat Parti ile başlayan çok partili demokratik siyasetin acımasız bir şekilde eleştirilmesinde, siyasi etkisini gün geçtikçe yitiren, oligarşik yapının Karın ağrısını görmezden geliriz.
Siyaset tarzı halka rağmen, dayatmacı, tepeden inmeci,bir karakter izleyen oligarşik siyasetin hazımsızlık semptomları olan darbeler ve muhtıralar her seferinde çoğulcu siyasetin daha da güçlenmesi ile neticelenmiş ama buna rağmen bu yapı aynı hastalığı farklı semptomlarla devam ettirmisdir.
28 Şubat darbesinin üzerinden on yedi yıl geçmiş olmasına rağmen oligarşik siyaset yılmamış, sandıkta bükemediği bileği bir kez daha hile ile bükebilmek için harekete geçmiştir. Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat süreci, şah damarına aldığı darbe yüzünden son bir hamleye kalksa da çoğulcu siyaset bu sefer tek tipçi dayatma anlayışını tarihin ibretlik sayfaları arasına gömme iradesini gösterecektir.