AK Parti MYK toplantısı
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik: (2)- "Amerika tarafına her zaman söylediğimiz şey, ilişkilerimizin potansiyelinin mevcut sorunlardan çok daha büyük olduğudur"- "(Sözde Ermeni soykırımı) Bu meselelerde tarihçiler karar vermelidir. Türkiye'nin bu meseleyle ilg
ANKARA (AA) - AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Amerika tarafına her zaman söylediğimiz şey, ilişkilerimizin potansiyelinin mevcut sorunlardan çok daha büyük olduğudur." dedi.
Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında parti genel merkezinde Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken gazetecilere açıklamalarda bulundu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Amerika temaslarına değinen Çelik, "Amerika tarafına her zaman söylediğimiz şey, ilişkilerimizin potansiyelinin mevcut sorunlardan çok daha büyük olduğudur. Türkiye ve ABD arasındaki potansiyel, güvenlik meselelerinden karşılıklı olarak ticaret hacmimizi artırmamıza ve diğer paylaştığımız konulara kadar çok yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin içerisinde sorun alanı olarak gördüğümüz konuların paranteze alınıp, onlar üzerinde çalışırken aynı zamanda da ilerlememizi sağlayacak şekilde bir faaliyet çizgisini yürütmemiz gerektiği tekrar tekrar belirtilmiştir." ifadeleri kullandı.
Son zamanlarda Suriye başta olmak üzere PKK/YPG arasındaki ilişki, Suriye'nin kuzeyinde oluşturulmak istenilen "terör devletçiği", FETÖ sorunu, FETÖ ile ilgili tezlerin altının çizilmesi ve S-400 konularının gündeme gelen ana başlıklar olduğunu bildiren Çelik, "Türkiye açısından DEAŞ ve PKK ile aynı şekilde, aynı ilkelerle mücadele edilmesi meselesi de müttefiklerimiz açısından altını çizdiğimiz hususlardandır." dedi.
Çelik, liderler arasındaki diyaloğun en üst düzeyde sürdürülmesinin, sahada ortaya konulan tezlerin masada da en güçlü şekilde ifade edilmesi sonucunda muhataplarına doğrudan en yüksek seviyede aktarılmasının, Türkiye'nin yürüttüğü diplomasinin ve tezlerin en etkili şekilde anlatmasının en güçlü zeminini oluşturduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer muhataplarıyla doğrudan yürüttüğü diplomasinin, Türkiye'nin, tezlerinin aşama aşama kabul görmesi açısından son derece önemli basamakları geçmesini sağladığını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
"Neticede çalışılacak ve ilerlenecek konulara karar verilmiştir. Önemli kazanımlardan bir tanesi 'Ermeni tasarısının' senatoda oylanmasının bloke edilmesidir. Bunun da 'Senatörler tarih yazmamalı' şeklinde bir cümleyle ifade edilmesidir çünkü bu öteden beri Türkiye'nin tezidir. Parlamentolar tarih yazmamalıdır, parlamentolar tarihçilerin yapacağı işe karışmamalıdır. Bu meselelerde tarihçiler karar vermelidir. Türkiye'nin bu meseleyle ilgili, karşılıklı olarak arşivlerin açılması hatta üçüncü ülkelerin arşivlerinden faydalanılması, ortak tarih komisyonları kurulması gibi Cumhurbaşkanımız tarafından dillendirilen tezleri var. Burada karşılıklı olarak atılacak güven artırıcı adımlara da geçmişte karar verilmişti. Fakat bu ilerlemeyi bloke eden hiçbir zaman Türkiye olmadı.
Ermenistan Anayasa Mahkemesi, aldığı bir kararla Ermenistan'ın bu konudaki yaklaşımını tamamen kötürüm hale getirdi."
- "Müttefiklik ilişkisine zarar verir"
Müttefikler arasındaki konuşma dilinin yaptırım dili olmaması gerektiğini belirten Ömer Çelik, "Müttefikler arasındaki dil dayanışma, sorunların çözümüne odaklanma, daha çok siyasi akıl üretme ve diplomasi geliştirme dili olmalıdır. Müttefikler birbirleriyle konuşmalıdır, basın üzerinden birbiriyle konuşmaları ya da başka tezlerle uğraşmaları gibi bir durum müttefiklik ilişkisine zarar verir." dedi.
Son zamanlarda çok yoğun şekilde birtakım propaganda merkezleri tarafından Türkiye'nin terörle mücadelesinin farklı yerlere çekilmeye çalışıldığını belirten Çelik, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin bölgede demografiyi değiştirmek, Kürt kardeşlerimizi hedef almak, bölgede başka birtakım çıkar ilişkileri ya da coğrafi şekillendirme peşinde koşmak gibisinden damgalanmaya çalışıldığını görüyoruz ama net bir şekilde demografiyi değiştirenlerin terör örgütleri olduğunu, çıkar peşinde koşanların, insani meseleleri bir tarafa itip petrol meselesine odaklananlar olduğunu ve Kürt meselesi konusunda bizim hedefimizin oradaki herhangi bir grup olmadığını, tamamen terör örgütlerini hedeflediğimiz en güçlü bir şekilde anlatılmaya devam edilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın son ABD ziyaretinde burada, Suriye ve Irak'tan gelen 300 bini aşan Kürt kardeşimizi misafir ettiğimiz ve burada herhangi bir şekilde etnik siyaset temelinde siyaset dünyasına bakmadığımız net bir şekilde ifade edilmiştir."
- "Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarlarını korumak esastır"
Çelik, bazı çevreler tarafından takıntı haline getirilen ve başından beri nasıl bir yol izleneceğine yönelik açıklama yapılan ABD Başkanı Trump'ın gönderdiği mektup konusunun da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD gezisiyle nihayete erdiğini ve mektubun iade edildiğini hatırlattı.
Birtakım kelimeler üzerinden birilerinin polemik yapmaya devam ettiğini söyleyen Çelik, "Cumhurbaşkanımız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başkanı ve hükümetin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin ve milletimizin çıkarlarını garanti altına alan ve bunları korumaya dönük bir siyaset gütmektedir. Bu siyaset güdülürken kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti'nin vakarını da korumak, çıkarlarımızı, güvenliğimizi korumak ve çeşitli konularda birtakım ilerlemelere imza atmak esastır. Herhangi bir çevrenin, herhangi dar bir siyasi grubun tatmin edilmesi gibi bir siyaset izlenmesi hiçbir zaman söz konusu olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır." ifadelerini kullandı.
Çelik, "Türkiye Cumhuriyeti'ni ve milletimizi temsilen Cumhurbaşkanımız bu diplomasi trafiğini yürütürken ve yabancı bir ülkede ziyarette bulunduğu bir zamanda 'İstenmediği yerde bulunuyor' gibisinden başkalarının dilinden, başkalarının zihniyetiyle birtakım yayım faaliyetlerine maalesef ülkemizde de rastlamamız üzüntü vericidir." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tavrının açık ve net olduğunu vurgulayan Çelik, "Türkiye'nin tezleri, hiçbir yerde masadan kaçmadan, her türlü zeminde en güçlü şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilgili kurumlarının uygun gördüğü her mekanizmada değerlendirme çerçevesinde, Cumhurbaşkanımızın uygun gördüğü her mekanizmada en güçlü şeklide savunulacaktır. Sahada olduğu kadar masada, masada olduğu kadar sahada. Bu karalılıktan asla taviz verilmeyecektir." ifadelerini kullandı.
- Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmaları
Avrupa Birliği (AB) ile Doğu Akdeniz'deki sondaj faaliyetleri nedeniyle tartışmanın devam ettiğini hatırlatan Çelik, şunları kaydetti:
"Maalesef AB Dış İlişkiler Konseyi geçtiğimiz günlerde bir adım attı ve Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) haklarını korumaya dönük adımlarımızı kendilerince cezalandırmaya dönük bir yaklaşım içerisine girdiler. Birtakım yaptırımlardan bahsediyorlar, bir mahalle dayanışması içerisine giriyorlar. Koskoca AB, Rum kesiminin marjinal tezlerinin peşine takılmış durumdadır. Doğu Akdeniz'de hiçbir şey görmüyorlar, sadece Rum iç siyasetinin birtakım gerekleri neticesinde ortaya koyulan bir güya dış siyasetin sadece peşine takılmışlar ve bunu da birtakım ilkelerle açıklamaya çalışıyorlar.
Türkiye ve KKTC 2004'ten bugüne kadar Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarının adil bir şekilde paylaşılması için karşı tarafa mekanizma öneriyor ama Rum kesimi her zaman olduğu gibi muğlaklığı ve gri bölgeyi tercih ediyor. 'Biz çıkaracağız daha sonra KKTC'nin de faydalanmasını, çözüme ulaşıldıktan sonra sağlayacağız' diyerekten. Biz bu konuda çok tecrübeliyiz. Rum kesiminin ne yapmak istediğini, Yunanistan'ın ne yapmak istediğini görüyoruz. Burada yine bir kere daha Tük kesiminin haklarını gasp etmek isteyen, hiçbir şekilde adil bir çözüme yanaşmayan ve istikrar değil, gerginlik üretmeye çalışan bir yaklaşım söz konusudur.
Burada Güney Kıbrıs'ın peşine AB'nin bu şekilde takılması bölgedeki istikrara değil tamamen gerginliğe hizmet etmektedir. Bu AB'nin tavrı ne uluslararası hukuka ne de hakkaniyete uygun bir karardır, tamamen Rum kesiminin marjinal esiri haline gelmiştir. Rum kesimiyle ilkeler çerçevesinde değil, tamamen mahalle dayanışması çerçevesinde bir dayanışma içerisindedirler. Uluslararası hukuka da hakkaniyet ilkelerine de uyumlu değildir. Türkiye Cumhuriyeti ne kendi haklarının ne de KKTC'nin haklarının tek taraflı bir biçimde gasp edilmesine müsaade etmeyecektir. AB'nin, buradaki tutumunu güçlü bir şekilde gözden geçirmesi gerekmektedir. Buradaki temel mesele AB, Doğu Akdeniz'deki meselede yapıcı bir taraf olmaktan çıkmıştır. AB, Doğu Akdeniz'de pozitif bir ajandanın sahibi değil tamamen gerginliğin tarafı haline gelmiştir."
(Sürecek)
Kaynak:
Bu haber toplam 105 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.