ABD’nin İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesindeki arabuluculuğu, Çin ile jeopolitik rekabetinin bir parçası

ABD’nin İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesindeki arabuluculuğu, Çin ile jeopolitik rekabetinin bir parçası

İsrailli gazeteci ve araştırmacı Neri Zilber:- "Amerikalıların, Suudi Arabistan'ın ABD’nin yörüngesinde kalmasını sağlamak, Çin'e doğru kaymasını engellemek ve küresel enerji piyasasında ABD’ye yardım etmesi fikri var. ABD yönetimi, İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesine, özellikle Orta Doğu'da Çin ile girdiği büyük jeopolitik rekabetin bir parçası olarak yaklaşıyor"- Ramallah merkezli Yebbus Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Süleyman Bişarat:- “(İsrail-Suudi Arabistan arasında) İlan edile

MÜCAHİT AYDEMİR - ABD arabuluculuğundaki İsrail-Suudi Arabistan normalleşme müzakereleriyle ilgili tartışmalar artarken, sağlanacak bir anlaşmanın şartları ve takvimi merak ediliyor.

Biden yönetimi, ABD'de gelecek yıl yapılacak seçimlerden önce büyük bir dış politika zaferi elde etmek ve Orta Doğu’da etkisini artıran Çin’e karşı bölgesel ittifaklarını konsolide etmek isterken, İsrail’de Başbakan Binyamin Netanyahu ise yargı reformu protestolarını bastırmak ve krizdeki iktidarını kurtarmak için Riyad Anlaşmasını fırsat olarak görüyor.

Riyad ise, bölgesel konumu gereği, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Filistin meselesine ilgisiz kalmadan bir normalleşme sağlamak, bunun karşılığında da Washington’dan savunma desteği ve sivil amaçlı nükleer enerji konusunda imtiyazlar bekliyor.

Aylardır zaman zaman gündeme gelen İsrail-Suudi Arabistan arasındaki normalleşmenin işaretleri, ABD’nin son dönemde Riyad nezdinde yoğunlaştırdığı diplomasinin ardından resmi müzakereler halini alan bir sürece girdi.

İsrail ve Suudi Arabistan birbirlerini resmi olarak tanımıyor ve iki ülke hiçbir zaman diplomatik ilişki kurmadı. Ancak; İsrailli gazeteciler ve tanınmış isimlerin Riyad'da Suudi bakanlarla kolayca seyahat etmesi ve onlarla görüşmesi, hatta bazılarının kutsal Mekke ve Medine'ye bile girmesi, İsrail şirketlerinin Suudi firmalarıyla alenen ortaklık kurması ve İsrail milli marşının geçen ay Riyad'daki bir FIFA spor turnuvasında çalınması gibi örnekler Riyad ve Tel Aviv arasında olası bir normalleşmenin ilk işaretleri olarak belirdi.

- Görüşmelerde ilerleme var, anlaşma belirsiz

ABD basını, İsrail’in Filistinlilere vereceği tavizler ve ABD'nin Riyad'a güvenlik garantileri ve sivil nükleer programına destek vermesi karşılığında Suudi Arabistan'ın İsrail'i tanımasını içeren bir anlaşmanın geniş hatları üzerinde uzlaştığını yazdı.

Ancak Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalarda, çıkan haberlerin aksine anlaşmaya varılmış bir müzakere dizisi olmadığı ve hala kesin bir anlaşmaya varmak için pek çok engel bulunduğu bildirildi.

İsrail tarafında ise Başbakan Netanyahu yönetimi, ülkesinin kuzeyinden güneyine uzanacak şekilde planlanan bir tren projesinin Suudi Arabistan ile “barış köprüsü” olacağı yönünde açıklamalar yaparak iyimser bir tavır gösteriyor.

İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen de, ABD yönetiminin aksine, Suudi Arabistan ile diplomatik ilişkiler kurulması konusunda bir anlaşmaya varmaya “ramak kaldığını” ve bunun bir “an meselesi” olduğunu iddia ediyor. Cohen, geçen hafta İsrail basınına yaptığı değerlendirmede, “anlaşmanın ABD'nin de çıkarına olduğunu” savunarak, “(ABD Başkanı Joe) Biden yönetimi, 2024 başkanlık seçimleri öncesinde siyasi bir başarı istiyor.” demişti.

İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi ise, Cohen’in bu açıklamasının ardından geçen hafta, ülkesi ile Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkiler kurulması için ilerleme kaydedildiğini ama bir anlaşmaya varmanın “yakın olmadığını” belirtti.

Biden için dış politikada seçim yatırımı olarak görülen siyasi çıkar, İsrail’de Başbakan Binyamin Netanyahu için de hayati öneme sahip.

Netanyahu öncülüğündeki aşırı sağcı koalisyon hükümeti, yargının yetkililerini kısıtlayan “yargı reformu” nedeniyle içeride bir krizle boğuşuyor. Ülkede kitlesel protestolar 32. haftayı geride bırakırken, Netanyahu, toplumsal ve siyasi muhalefet tarafından büyük bir baskı altında.

Hal böyleyken, aşırı sağcı koalisyonunun işgal altındaki Filistin’de artan ihlallerine rağmen Suudi Arabistan gibi en güçlü Arap ülkelerinden biriyle sağlanacak bir normalleşme, krizdeki Netanyahu için dış politikada büyük bir başarı hikayesi olacak.

İsrail muhalefeti ise, normalleşme karşılığında Suudi Arabistan'ın uranyum zenginleştirmeye gitmesinin Orta Doğu'da ivedilikle nükleer silahlanma yarışına yol açacağı ve bunun da İsrail’in varlığını tehlikeye atacağı konusunda hükümeti uyarıyor.

- Suudi Arabistan'dan Filistin'e ilk büyükelçi

Öte yandan Riyad yönetimi, ABD'nin arabuluculuğunda Tel Aviv ile yürüttüğü normalleşme görüşmeleri sırasında tarihinde ilk defa Filistin'e büyükelçi atadı.

Suudi Arabistanlı Büyükelçi Nayif bin Bender es-Sudeyri, güven mektubunu 12 Ağustos'ta Ürdün'ün başkenti Amman'daki Filistin Büyükelçiliğinde Filistinli yetkililere teslim etti. Suudi Arabistan'ın Filistin'e atadığı ilk büyükelçi Sudeyri, "tam yetkili olağanüstü büyükelçi" ve aynı zamanda mukim olmayan Kudüs Başkonsolosu olarak görev yapacak.

Riyad’ın ilk kez Filistin'e büyükelçi atama adımına karşı İsrail, işgal altındaki Doğu Kudüs’te diplomatik ambargo uygulayacağı mesajını verdi. Dışişleri Bakanı Cohen, Riyad’ın adımının, normalleşme görüşmelerinde kaydedilen ilerleme sonrası Filistinlilere verilen "sizi unutmadık" mesajı olduğunu savunarak, "hiçbir ülkenin Filistin yönetimi nezdinde Kudüs'te diplomatik temsilcilik açmasına izin vermeyeceklerini" söyledi.

Cohen bu açıklamasının hemen ardından, Suudi Büyükelçi es-Sudeyri’den ilgi çekici bir sosyal medya paylaşımı geldi.

Sudeyri, X, ya da eski adıyla Twitter’dan, eski Kral Abdulaziz bin Abdurrahman'ın talimatıyla 1947 yılında Doğu Kudüs'ün Şeyh Cerrah Mahallesi'nde Başkonsolosluğun açıldığını hatırlatarak o güne ait bir fotoğraf paylaştı.

Arapça ve İngilizce "Başkonsolosluk" yazısının olduğu binanın önünde Suudi Arabistanlı diplomatların yer aldığı görülen tarihi fotoğraf, kafalarda soru işaretlerine neden oldu: İsrailli Bakan Cohen'in diplomatik ambargo mesajının ardından gelmesi nedeniyle İsrail’e bir "rest" mi; Filistinlilere yönelik bir “sizi unutmadık” mesajı mı; yoksa İsrail’le normalleşme niyetindeyken Filistin meselesinde “ağza bal çalmak” için yapılan kıvrak bir kamu diplomasisi mi?

İsrail’den gazeteci ve Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü araştırmacısı Neri Zilber ve Filistin’den Yebbus Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Süleyman Bişarat, ABD’nin Suudi Arabistan ve İsrail’i normalleştirme girişimini hakkında AA’ya değerlendirmelerde bulundu.

- ABD’nin normalleştirme girişimi, Çin ile jeopolitik rekabetinin bir parçası

Zilber’e göre, ABD Başkanı Joe Biden gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimlerinden önce büyük bir dış politika zaferi istiyor.

Biden’ın selefi Donald Trump’ın 2020 yılından itibaren bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasında "İbrahim Anlaşmaları" adı altında gerçekleştirdiği normalleşmeye dikkati çeken Zilber, “Bu ise (Suudi Arabistan ile normalleşme), İbrahim Anlaşmaları’ndan daha büyük bir zafer olur.” dedi.

Zilber, ABD’nin İsrail-Suudi Arabistan normalleşme görüşmeleri yolundaki stratejik dış politika çabalarını ise Çin’in bölgede artan etkisi ile yorumladı:

“Amerikalıların, Suudi Arabistan'ın ABD’nin yörüngesinde kalmasını sağlamak, Çin'e doğru kaymasını engellemek ve küresel enerji piyasasında ABD’ye yardım etmesi fikri var.

ABD yönetimi, İsrail-Suudi Arabistan normalleşmesine, özellikle Orta Doğu'da Çin ile girdiği büyük jeopolitik rekabetin bir parçası olarak yaklaşıyor.”

Müzakerelerde sağlanan ilerleme ve bir anlaşmaya varma olasılığı konusunda basında çıkan haberler ve resmi açıklamalar arasında bir çelişki olup olmadığına yönelik Zilber, “çelişki bulunmadığını, anlaşma yönünde ilerlemenin olduğunu ancak anlaşmaya varmanın zaman alacağını” söyledi.

İsrailli araştırmacı, şunları kaydetti:

“Biden'ın baş danışmanları Jake Sullivan ve Brett McGurk, son aylarda bu anlaşma konusunu görüşmek üzere birkaç kez Suudi Arabistan'a gittiler. Biden yönetiminin bu anlaşmayı gerçekleştirmeye çalıştığından bahseden çeşitli haberler gördük. Ama yine de Amerikalılar, İsrailliler ve Suudiler bunun çok yakında gerçekleşeceğine dair beklentileri bir şekilde bastırmaya veya azaltmaya çalışıyor. Yani bu zaman alacak. Ancak bununla birlikte, en azından İsrail ve ABD tarafının ve belki de Suud tarafının, bu normalleşmenin bir parçası olarak hangi konularda anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu görmek için ortada gerçek niyetleri var gibi görünüyor.”

- Veliaht Prens Selman, Filistin meselesini görmezden gelemez

Normalleşme için Riyad’ın Filistin meselesinde ve işgal altındaki Batı Şeria'daki Filistinliler konusunda İsrail’den talepleri olabileceğine işaret eden Zilber, “Hem Riyad hem de Washington'un, (yasa dışı Yahudi) yerleşimleri konusunda ya da ekonomik destek açısından, Filistinlilere tavizler verilmesi için İsrail'i ne derecede zorlayacağını bilmiyoruz.” dedi.

Zilber, Suudi Arabistan’ın yeni atanan Büyükelçisi es-Sudeyri’nin Kudüs’teki başkonsoloslukla ilgili paylamışının ise zamanlaması bakımından tesadüf olmadığını söyleyerek, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bence bu, Suud liderliği için Filistin meselesinin hala önemli olduğunun, bu konuyu önemsediklerinin ve bunu normalleşme hamlesinin bir parçası olarak dikkate aldıklarının açık bir işareti. Suudi büyükelçisinin paylaşımının zamanlamasının tesadüf olmadığını düşünüyorum. Bu arada, Riyad kraliyet sarayına yakın Suudi analistlerin hepsi son bir-iki haftadır, benim de şahsen duyduğum kadarıyla, İsrail ile herhangi bir normalleşme anlaşmasında Filistin unsurunun önemli bir yeri olması gerektiğini belirtiyor. Çünkü Suudilerin bölgedeki rolü ve MBS'nin (Veliaht Prens Muhammed Bin Selman) konumu Filistin meselesini görmezden gelmelerine izin vermez.”

Suudi Arabistan’ın Filistin sorunundaki geleneksel politikası, ilkesel olarak, pek çok diğer Arap ve İslam ülkelerinin de benimsediği iki devletli çözümü savunuyor: Yani, 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletini.

Ancak Riyad’ın bu geleneksel duruşu, Zilber’e göre, İsrail’i tanıma karşılığında ondan işgal ettiği topraklardan tamamen çekilmesini talep eden 2002’deki eski Arap Barış Girişimi’nde kaldı ve bugünkü bir normalleşme anlaşması çerçevesinde İsrail’e dayatılması mümkün değil.

Ramallah merkezli Yebbus Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Süleyman Bişarat da, Suudi Arabistan’ın bu müzakerelerdeki amacını şöyle değerlendirdi:

“Suudi Arabistan Krallığının, özellikle Suudi Veliaht Prensi Kral Selman'ın, yürüttüğü politikalarla, bu ülkeyi Orta Doğu bölgesinin önemli bir merkezi ve ana referans noktası haline getirmenin ve siyasi rolünü yeniden canlandırmanın peşinde olduğuna inanıyorum.”

Anlaşma yolundaki müzakerelerin “oldukça ciddi olduğunu ve bunun için büyük çabalar ortaya konduğunu” düşünen Bişarat, şöyle devam etti:

“Ancak gerçekçi bakarsak, bu aşamada bir tür duyurulmayan ilişkiler veya anlaşmalar olabilir. Böylece resmi olarak ilan etme aşamasına geçmeden önce her bir tarafın arzuladığı hedeflere ulaşabildiğinden emin olmak isteyeceklerdir.

Bunun nedeni, Suudi Arabistan'ın Orta Doğu’da Arap ve İslam ülkeleri açısından merkezi role sahip bir sembol olması ve bu nedenle normalleşmeye çok hevesliymiş gibi görünmek istememesidir. Bir normalleşme sürecine ya da anlaşma imzalamaya varmak istediği zaman, bu adımın sonucunda büyük ve değerli bir karşılık aldığını göstermek isteyecektir.”

Filistinli uzman, Suudi Arabistan'ın Filistin’e, Ürdün'de ikamet etse bile, ilk kez bir büyükelçi ataması adımının önemli siyasi çağrışımları olduğunu düşündüğünü söyleyerek, “Suudi Arabistan, konsolosluk fotoğrafı ile, belki de İsraillilere, Suudi Arabistan'ın Filistin davasının geleceğinde daha derin ve daha büyük bir role sahip olabileceğini ve bu meseleye açılan kapının Riyad olacağını anlatmak istiyor olabilir.” dedi.

- Normalleşme, Filistin konusunda İsrail’e “tek taraflı adımlar” atma fırsatı sunar

Filistinli uzman, Trump döneminde bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasında varılan normalleşme anlaşmasının Filistinlilere hiçbir olumlu katkısı olmadığına, bilakis bunun getirdiği tepkisizliğin, İsrail’in Filistin’deki ihlallerinde daha ileri gitmesi için ona fırsat yarattığına dikkati çekti.

Bişarat, bu anlaşmada, “ekonomik işbirliği, ticari ilişkiler ve muhtemelen güvenlik ve silah anlaşmaları da dahil olmak üzere işbirliğinin teşvik edilmesi yoluyla her şeyden önce İsrail'in çıkarlarının arandığını” belirterek, “Yani bu İbrahim Anlaşması'ndan ilk ve en çok yararlanan Tel Aviv'dir.” dedi.

Bişarat, “İbrani medyası ve İsrailli analistlerin de çokça ifşa ettiği gibi, Tel Aviv ile Abu Dabi arasındaki resmi ilişkilerde şu an bir tür ilgisizlik var. Çünkü BAE'liler, sanki bu anlaşmaların kendilerine büyük bir getiri sağlayacağına inandılar ama bunun gerçekleşmediğini görülüyor.” diye konuştu.

Bişarat, şunları ekledi:

“Dolayısıyla Suudi Arabistan veya herhangi bir Arap ülkesiyle anlaşma ilan edilse bile Filistin davasına pek bir katkı sağlamayacağını düşünüyorum. Aksine bu, işgalci İsrail’in Filistin meselesinde daha fazla tek taraflı adımlar atmasını sağlayabilir, bu meseleyi tüm anlaşmalardan bağımsız görebilir. Bu, İsrail'in Arap-İsrail çatışmasını nasıl bir Filistin-İsrail çatışmasına dönüştürmeyi başardığını gösteriyor. Şimdi de İsrail, Filistin davasının siyasi boyutunu ve uzantısını silmeye ve onu sadece insani bir boyuta indirgemeye çalışıyor.”


Kaynak:Haber Kaynağı

Bu haber toplam 43 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler